31 Ağustos 2010 Salı

Zülfü Livaneli'den

Bugün Zülfü Livaneli'nin eski yazılarını okurken bu fıkrayı gördüm tekrar ve paylaşmak istedim:
Üç arkadaş bir yaz günü gezmeye çıkmışlar.
Üç kişiden biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ermeni olan aynı zamanda papaz...

Hava da çok sıcak... Bir süre sonra hararet basıyor, susuyorlar. Etrafta su falan yok ama bağların olgun zamanı. “İki salkım üzüm yiyelim” diyerek bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi orada uyuyor ama bizimkiler onu fark edemiyorlar. “Daha sonra sahibini bulur kaç paraysa veririz” diyerek üzüm yemeye başlıyorlar.

Bu sırada bağın sahibi uyanıyor. Bakıyor ki üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozuluyor ama üç kişiyle başa çıkamayacağını düşünerek, kıyafetinden Ermeni papaz olduğu anlaşılana dönüyor:
“Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun. Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümümü?” diye soruyor.

Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gidiyor. Adam, papazı bir güzel dövüyor, kıpırdayacak hal bırakmayarak yere uzatıyor. Bağ sahibi biraz sonra Kürt’e dönüyor;

“Müslümansın da niye sahipsiz bağa giriyorsun. Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, çünkü o Türk’tür. Kardeşimdir” diyerek bir güzel onu da dövüp yere uzatıyor.

Türk ucuz kurtulduğuna seviniyorken adam bu sefer ona dönüyor: “Tamam, anladık Türk’sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi ulan?” diyerek Türk’e de vurmaya başlıyor.

Türk yumrukla yere yuvarlanınca Kürt’e dönüyor ve şöyle fısıldıyor:

Biz papazı dövdürmeyecektik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder