28 Ocak 2010 Perşembe

Let It Snow

Dün akşam işten çıktım, gökyüzü pembe beyaz. "Tam kar havası" dedim içimden. Arabama doğru yürürken karşıdan gelen arabanın farlarında gördüm ilk kar taneciklerini. Yol boyunca öyle hızlandı, öyle yoğunlaştı ki o tanecikler. Çetin Emeç Bulvarı'nda mesela, yol beyaz ipekten örtüyle kaplı gibiydi. Arabalar geçtikçe rüzgardan o örtü dalgalanıyordu. Öyle güzeldi ki..

Evimizin tadilatında bu soğuk kış gecelerini düşünerek şömine yaptırdık. Ben de eve, komşularımız yüzünden yakamadığımızı bile bile, o şöminenin karşısında ren geyikli yünlü ev botlarımla kıvrılarak uyuma hayalleriyle gittim. Olay şöyle olmuştu, biz bir akşam kedi misali kıvrılmışken şömine karşısında komşumuz beyefendi geldiler. Eşi dumandan rahatsız olmuş, baş ağrısı tutmuş. Söndürür müsünüz diye rica ettiler, söndürdük ve şömineyi kontrol ettirene kadar hiç yakmayacağımızı belirttik. Biz yakmaya yakmaya devam ederken beyefendi yine geldi kapımıza, "siz şömineyi yine yaktınız galiba, bize duman geliyor" diyerek. Üstelik biz şöminemize baktırmış ve herhangi bir kaçak olmadığının teyidini almıştık. Zaten biz yakmıyorken herhangi bir duman gidemezdi ki..

Dün akşam eve doğru giderken bunu düşündüm ve şu sonuca vardım. Herhalde komşumuz beyefendi komşumuz hanımefendi ile bir takım münasebetlere girmek istediğinde, komşumuz hanımefendi, "yandakiler şömineyi yaktı yine, başım tuttu benim" diyor. Hevesi kursağında kalan komşumuz beyefendi de soluğu bizde alıp hıncını bizden çıkarıyor. Nasıl senaryo? Olur mu olur :)

Bu güzel günlerin anısına güzel bir şarkı :))

Oh the weather outside is frightful,

But the fire is so delightful,

And since we've no place to go,

Let It Snow! Let It Snow! Let It Snow!

It doesn't show signs of Pauseping,

And I've bought some corn for popping,

The lights are turned way down low,

Let It Snow! Let It Snow! Let It Snow!

When we finally kiss goodnight,

How I'll hate going out in the storm!

But if you'll really hold me tight,

All the way home I'll be warm.

The fire is slowly dying,

And, my dear, we're still good-bying,

But as long as you love me so,

Let It Snow! Let It Snow! Let It Snow!

p.s. resimler sonra eklenecektirrr :) çünkü çoook güzel resimlerim var

22 Ocak 2010 Cuma

Kışın İlk Macerası

Bu yıl kış geç geldi. Hatta tam olarak bugün geldi diyebilirim. Bu kışın önceki yıllardan farkı şu; işe arabayla gidip geliyorum. Daha önce hep otobüse biniyordum. Yağmur, kar farketmiyordu, otobüsün bizim yokuşu çıkamadığı durumlarda kulağıma mp3 player'ımı takıp yürüyordum eve. Bu yıl arabayla gidip geldiğim için daha endişeliyim. Her gün ofisten "acaba kar yağdı mı?" diye çıkıyorum. Dün akşama kadar bu endişem hep yersiz olmuştu..

Dün akşam saat 9'da ofisten çıktım, hava her akşam olduğu gibi soğuktu, belki 1 - 2 derece daha soğuk. Avon siparişlerim gelmişti, onun için elimde kocaman bir kutu vardı. Minik mavi Uno arabamın yanına gittim (resimdeki benim arabam değil ama modeli aynı), küçücük çantamın içindeki herşeyi dökerek, dizimle de kutuyu tutmaya çalışarak, anahtarlarımı buldum. Uzaktan kumandayla açtım, kapılar "tık" dedi. Açmaya çalıştım ama kapılarda hareket yok. Biraz zorladım, vurdum falan ama yok, "kapı duvar" :) Arabanın tüm kapıların denedim, hepsi aynı durumda. O sırada bir araba benim yerime park etmek için bekliyordu. Camı açıp; "giriyor musunuz, çıkacak mısınız" diye sordu. "Kapıyı açabilirsem çıkacağım" dedim. Biraz ileriye parkedip yanıma geldiler. Kapıları onlarla beraber denedikten sonra, "bagajdan girebilir misiniz" diye sordu. Bunu ayrıca anlatırım; ama "Sevgilim İstanbul Yolu'nun ortasında girdikten sonra ben hayli hayli girerim" dedim ve başladım bagajı sökmeye. Sonunda arka koltukta oturur buldum kendimi. Tekrar kapıyı açmayı denerken kolumu morarttım. Bir şekilde ön koltuğa ulaştım ve kapılarla daha fazla vakit kaybetmeden Sevgilimin yanına gittim. Ancak araba biraz ısınınca açabildik kapıları.

Bu yıl kışı böyle karşıladık. Bugün de ince ince yağıyordu ama şu an durmuş. Galiba bu kış anlatacak çok hikayem olacak. Beni izlemeye devam edin..

Önemli Not : Ya bagajı açık bırakmalı, ya da arabanın dışında bir yerde yedek anahtar taşımalı.

Notun öneminin daha iyi kavranması açısından şu olayı anlatmak isterim. Bizim arabamızın (Zurna) sorunları dertleri bitmez. Örneğin bir ara sileceği çalıştırdığımız zaman lastikli kısmı yerinden fırlıyordu. Durup yerine takmamız gerekiyordu ve tabiki hiçbir zaman hızlı modda çalıştıramıyorduk. Çok yağmurlu bir günde Sevgilim İstanbul Yolu'nda ilerlerken silecek yerinden çıkıyor. Tesadüf tam da ışıklarda o sırada ve kırmızı yanıyor. Yeşil yanmadan takayım yerine diye arabadan çıkınca kapılar kapanıyor ve araba kilitleniveriyor bir anda. Deli yağmurun altında arabanın dışında, fondaki korna sesleriyle benim Canım Aşkım, Zurnamızın bagajını deniyor ve ne büyük bir tesadüf ki bagaj açılıyor. Burdan sürücü koltuğuna ulaşan Sevgilim yoluna devam edebiliyor.

Kıssadan hisse, yedek anahtar yaptırmanın bir faydası yok, o anahtarı arabanın yanında ama dışında bulundurmadığınız sürece :)

Bugün cuma, herkese iyi haftasonlarıı.... :)

14 Ocak 2010 Perşembe

Favorilerim


Bu aralar olmazsa olmazlarım şu şekilde:

** Blogumun güzel görünmesi ve ruh halime göre yenilenmesi için : http://btemplates.com/

** Sabah akşam, işte trafikte beni neşelendirmesi, duygulandırması, başka diyarlara götürmesi için Candan Erçetin'in "Kırık Kalpler Durağında" albümü

** Özellikle Bahar, Git, Yalvaramam ve Ninni en sevdiğim parçalar.

** İştah açtıran bir blog : http://kitchenoclock.blogspot.com/ ve yaptıkları güzel pastalar. Bu blog beni şeker hamuruyla uğraşmaya yöneltmedi değil :)

** Dan Brown, Kayıp Sembol : Klasik bir Dan Brown kitabı olsa da her zaman ilginç ve heyecanlı.
** Markafoni : Burası markaların ürünlerini indirimle satan bir web sitesi. Her gün yeni markalar giriyor indirime. Bana sorarsanız bir göz atın, kendinizi alamayacaksınız :)

Herkese tavsiye ederim; gezin, dinleyin, okuyun...
Sevgiler...

6 Ocak 2010 Çarşamba

Hoşgeldin 2010 :)

2010 geldi, hoş geldii...
Yeni bir yıl, yeni bir heyecan getirsin, yeni bir başlangıç yapsın isteriz. Dualarımız, dileklerimiz bu yöndedir hep. Bugün yeni yılın 6. günü. 7 gün öncesi ile çok büyük farklar yok arada, ancak insanların yüzlerinde bir tebessüm hissediliyor yine de. Gazetelerde köşe yazarları "2009 .... idi; ama 2010 ..... olacak" gibi umut dolu cümleler kullanıyorlar sıklıkla. TV'ler, radyolar yeni yıl rehavetinden çıkamadı henüz.
Bizde de bu neşe devam ediyor hala. Evimizde yılbaşı ağacımız süsleriyle öylece duruyor. Şöminemizin üzerinde süsler, erik ağacımızda ışıklar. Hergün böyle süslesek evlerimizi keşke :)
Ben bugün komik bir şeyden bahsetmek istiyorum, 2009'u nasıl kapattığımızla ilgili bir "güleriz ağlanacak halimize" durumu. Bizim oturduğumuz yer küçük ve güvenli bir site. Şöyleki; kimsenin kapısı çelik kapı değildir, kimsenin evinde alarmlar, demir parmaklıklar, ciddi güvenlik önlemleri yoktur. Biz bu yıla kadar sabah kalkınca anahtarı koyardık kapının dışına, akşama kadar orda kalırdı. Gece en son yatan alırdı içeri. Özellikle yaz geceleri pencereler açık yatmayı pek severdik. 20 yıldır işte böyle güzel bir sitede yaşama şansına sahibiz.
Son birkaç aydır sitemizde hırsızlık olayları duyuldu. Sitenin 20 yıllık geçmişinde yaşanan en fazla 3 hırsızlık olayı vardır ve bunların hepsinin de eve gelen yardımcı kadınların başının altından çıktığı belirlenmiştir. Ancak, son zamanlarda duyduklarımız ciddi olaylardı. Geceleri insanların üst katta uyuduğu evlere giriliyor ve özellikle dizüstü bilgisayarlar çalınıyordu. Tabi böyle bir durum sitede yoğun bir panik havası oluşturdu. Bir anda herkes evine alarm taktırmaya başladı, biz anahtarımızı içerde tutmaya başladık ve sitemize bekçi köpeği alındı (henüz kendisi gelmedi ama kulübesi hazır). Bu yoğun hazırlıklar içerisinde komik olaylar da başımıza geldi tabi.

Alarmlı evlerden bir tanesi sabahın erken bir saatinde ötmeye başlıyor; ancak yanlış alarm. Bunu duyan, sıranın taaaa diğer ucundaki ev sahibi o telaşla oğlunu da kucağına alıp evden fırlıyor, fakat anahtar içerde kalıyor.
Benim de bir maceram var, bu olayların duyulduğu akşam yatmış uyurken birden kalktım, aşağıda ışık gördüm. Uykulu bir halde aşağıya indim, tüm kapıları, pencereleri kontrol ettim, farkettim ki babam oturmuş gazete okuyor. Sonra gönül rahatlığıyla çıkıp yattım.
Bakalım daha ne maceralar çıkacak. Tabi bunlar olayın komik tarafı, diğer tarafta ise günlerdir doğru düzgün uyuyamamam, uyuduğumda kabuslar görmem ve her hışırtıda yataktan fırlamam var.
Umarım 2010'da bunlar komik birer hatıra olarak kalır yalnızca ve yenileri hiiç ama hiiiç eklenmez.
Sevgilerrr...