17 Şubat 2013 Pazar

Sonbahar Depresyonu

Bu sene sonbahar depresyonu moduna biraz gecikmeli girdim.


Üç gün önce arabayla kaza yaptım ben, tam Sevgililer Günü'nde evet. İşe gitmek için çıktım evden, yokuş aşağı bir yol var, biraz hızlı iniyordum kabul. Önümde bir araba vardı fakat epey mesafe de vardı aramızda. Önümdeki arabanın önündeki minibüsümsü şey durdu. Önümdeki araba da durdu. Ben onların durduğunu biraz geç algılayabildim. Geç frene basınca duramadım, sonuç malum...

Tabii Allah beterinden saklasın, ciddi bir şey yok. İkimizin de tamponlar gitti, arabaları çektiler götürdüler. Kasko olduğu için o da dert değil zaten. Ceremesini yenileme döneminde çekeceğiz, fakat ben duygusal olarak çok etkilendim.

Günlerdir 2de 3te yatıyorum yine. Güya çalışıyorum. Bazen bilgisayar başında uyuyakalıyorum. Saçma sapan bir düzensizliğe girdim yani. Kaza için uykusuzluğumu bahane etmeyeceğim; çünkü o yolda hep biraz hızlı gidiyorum. Sadece önümde giden araba varsa, aramızda mesafe bile olsa, mutlaka frene basar yavaşlardım. Bunu düşünemedim.

Çarptığım arabanın sürücüsü de kadındı. Ben hemen eşimi, babamı aradım. Evin çok yakınında oldu zaten. Kadıncağız aşırı bir tepki göstermedi, o da şoktaydı zaten. Ben arabadan iner inmez çarptığım arabanın arka koltuğuna baktım, camda "çocuk var" zımbırtısı vardı çünkü. Allah'tan çocuklar arabada değildi. Sonra babamla eşim geldiler. Melih bana sarılıyor, teselli ediyor. Kadın demez mi benim çağırabileceğim bir eşim bile yok diye! Hadiii, bir o ağlıyor bir ben ağlıyorum. İkimiz de dağıldık. Neyse o da babasını çağırdı ama yaşlı başlı bir adam geldi. Hadi ben bu sefer iyice kahroldum sabahın köründe getirdim sizi buraya diye. İşte olayın maddi tarafı değil ama manevi tarafı çok ağır bastı.

Şans eseri ikimizde de bir ağrı sızı yok. İlk gün kendimi sıkmış olduğumdan benim biraz boynum ağrıdı, geçti. Benim arabam 15 günde çıkacakmış, diğer araba Honda Jazz'dı, parçaları Japonya'dan gelecekmiş o yüzden 1,5 ayda çıkacakmış. Yedek araç falan bir şekilde halledeceğiz bakalım...

Tabii bu olaydan çıkarmam gereken dersler var. Öncelikle uykuya önem vermek, dinlenmek, iyi beslenmek lazım. Son zamanlarda biraz aceleci bir insan olduğumu fark ediyorum. Bunun iş yoğunluğu ile alakası nedir bilmiyorum, yani işte sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışırken, bu telaş normal hayatıma da yansımış durumda. Buna gerek yok tabii ki. Her şeyi biraz daha ağırdan almaya karar verdim. Trafikte inanın ki çok dikkatliyimdir; fakat daha sakin olacağım.

Tabi yaşanan bu olayın benim beynimdeki ucunun "zaten ben niye geldim ki bu dünyaya" sorusuna dayanmaması imkansızdı! Günlerdir, ben zaten çok başarısız bir insanım, ben beceriksiz olduğum için işlerimi yetiştiremiyorum, o yüzden böyle gece gündüz çalışıyorum, yoksa anormal bir iş yüküm yok, yok yok ben konuşacağım bana iş vermesinler, daha becerikli birisini bulsunlar, ben ne işe yararım ki zaten, şurada ölsem gitsem kimin umurunda olur, ben en iyisi atayım kendimi aşağıya vb. soru ve yorumlarla beynimi kemirmekteyim. Aferin değil mi?

Yaşanan olay kötü bile olsa insanların yardımlarını, desteklerini, beni güldürmek için yaptıklarını görmek güzeldi. Babam ve güzel eşim tabii ki tüm işlerime koşturup durdular, ben bir şey yapmadım bile... Kadını da arıyorum arada hal hatır sormak için.

Sonuç itibariyle bu yılın teması şu olacak galiba: "bu sana ders olsun, Allah beterinden saklasın". Hayattan ders alma sırası biraz gelmiş meğer. Öff neyse, hadi 2013 bir an önce yaşan da git..

8 Şubat 2013 Cuma

Tüketici Davranışları


Hafta sonu bozulan saç kurutma makinemizin yerine yenisini almak için alışveriş merkezlerinde dolaştık. Tüm markalar toplu olarak bulunduğu için Teknosa'ya da bakalım dedik. Gerçekten birçok marka ve model vardı. Görevliye birkaç tanesi hakkında soru sorduk ama hepsi için de soru soramıyorsunuz. Bir de alacağımız şey saç kurutma makinesi altı üstü..

Mağazalar arasında gezerken kendimi şöyle derken buldum: "eve gidince internetten bir şey seçer alırız, böyle gezmek çok zor".

Hatırlar mısınız "online alışveriş" yeni yeni duyulmaya başladığında, ki ben ilk Migros reklamları ile "bu da neymiş" demiştim, "bu icatlar Türk insanına uygun değil, Türkler dokunarak seçmeyi sever, pazar pazar dolaşmak ister" deniyordu. Ben de böyleydim şahsen, görerek deneyerek almayı tercih ederim. Ne ara online alışverişi tercih eder oldum bilmiyorum.

Kıyafetti, indirim kuponlarıydı derken görmediğimiz şeylere para vermeye alışıyoruz. Mesela Migros'un online alışveriş reklamı ilk çıktığında "bu uygulama yaşlı teyzeler için yararlı olur" derken, şimdi market alışverişinin kapıma gelmesi fikrini hiç de yadırgamıyorum.

İşte tercihlerimiz, alışkanlıklarımız böyle böyle değişiyor. Z kuşağı acayip bir şey olacak...