29 Haziran 2010 Salı

Düğün Hazırlıkları - III ~ Gelinlik Denemeleri

Eveeet, adım adım ilerlediğimiz hazırlık sürecindeki en önemli aşamalardan birindeyiz; gelinlik denemeleri. 20 Haziran Pazar günü Akay Gelinlik'e, geçtiğimiz cumartesi günü de Pronovias'a gittik. Akay'da ilk kez gelinlik deneyecek olmam sebebiyle çok çok heyecanlıydım ve önümüzde Pronovias provaları olduğu için "burada genel bir fikir edinirim sadece" düşüncesindeydim biraz. Ancak hiç öyle olmadı.

Kapıdan girer girmez galoşlarımızı giydik, benden ayrıca gelinlikleri denemeden önce ellerimi yıkamamı rica ettiler. Bence çok güzel bir düşünce, yani orada duran gelinliklerin örnek bile olsa yine de çok özel olduğunu ve hassas davranmamız gerektiğini hissettiriyor. Hemen karşılaştırma yapmak istemiyorum ama Pronovias'ta cumburlop kabine daldık ve görevli kızın o gelinlikleri bir çıkarıp geri kılıfına sokuşu var, anlatamam.. Zaten denenen gelinliklerin hepsinin bir yerleri sökülmüştü, öyle ki yere düşen bir dantel parçasını alıp çantama attımm :D

Evet Akay'da ellerimizi yıkadık, gelinlikleri seçmeye başladık. Görevli bayanın yönlendirmeleri o kadar yardımcı oldu ki.. 5-6 gelinlik seçtim sanırım ve sırayla denemeye başladım. İlk giydiğim elbise bemmmbeyaz bir gelinlikti, tek omzunda tülden bir bant vardı, o bant omzun arkasından yere kadar uzanıyordu, kumaşı danteldi. Hepimiz çok çok çoook beğendik. Bu tarz bir gelinlik daha denedim, o daha az kabarıktı, üs kısmı çok şıktı, eteğinde de farklı farklı aplikeler vardı. Annemler bu gelinliği daha çok beğendiler; fakat eteğindeki aplikeler benim içime sinmedi bir türlü. Sonuçta Akay'dan kafamızda 2-3 modelle çıktık.

Bu Cumartesi Pronovias'a gittiğimizde benim Cuma gününden hazırladığım 24 modellik listem vardı elimde. Tabi modellerin hepsini deneme niyetinde değildim; ama kız listeye bakari şunlar şunlar size uymaz, şu daha iyi oulr diye listeyi 6-7 modele indirir diye tahmin ediyordum. Peki gittiğimizde nooldu? Kız listeme baktı, "yalnız bunların çoğunluğu elimizde yok" dedi. Bir kısmı satılmış bir kısmı ise Türkiye'ye gelmemiş bile.. Zoraki, 3-4 model varmış ellerinde onları getirdi, ben denerken hiçbir yorum yapmadı, yönlendirmede bulunmadı. "Bu içimize sinmedi" diyoruz, "ben başka bir model getireyim" diyor hemen. Yani getirsin tabi de insan bir yönlendirir, bunun burası size uydu, burası uymadı, uzun gösterdi, kısa gösterdi, şişman gösterdi vs vs...

Prova yaptığımız oda deseniz minnacık, bir tane ayna var ama ben kabinden çıkıp da yüzümü annemlere dönünce ayna arkamda kalıyor. Platform zaten yok, o kadar farkettiriyor ki gelinliğin duruşunu..

Neyse, denediğimiz onca gelinlik arasında bir tanesini beğendik sonunda, resmi yandadır. Bu gelinliği duvağıyla falan beraber giydim ve gerçekten çok hoşumuza gitti. Ancaaak konu maliyete gelince, epey tuzlu çıktı.. Akay'da örneğin tek fiyat veriyor ve içine gelinlik, duvak, kese, herşey dahil. Pronovias'ta gelinlik için 4 haneli epey bir Euro istedi, duvak ayrı 3 haneli Euro, diğer herşey de ekstra işte. Sonuçta değer mi diye sorarsanız hiiiiç ama hiç değmez, kusura bakmasınlar. Maliyet konusunda bir not daha, Akay'da Eylül ayına kadar Digitürk'lülere %30 indirim var ve inanın fiyatlarda çok farkettiriyor.

Bu haftasonu ise La Bianca Butik ile randevumuz var. Orada yabancı tasarımcıların modelleri fazla olduğu için merak ediyorum. Şimdilik randevu almadığım sadece Beyaz Butik kaldı, eskiden beri önünden geçerdik hep, gitmezsem kurduğum hayallere ayıp olacak :)

Bu arada tarihimiz 2 Ekim, duyduk dumadık demeyiiiiinnn!!! :))))))))))

18 Haziran 2010 Cuma

Düğün Hazırlıkları - II

Birkaç haftalık düşünmeden sonra düğün formatımızı nikah + kokteyl yapmaya ve organizasyonu Türk Japon Vakfı'nda düzenlemeye karar verdik. Böylece düğün listesindeki en önemli başlık halledilmiş oldu. Şimdi sırada ikinci en önemli başlık olan gelinlik var.

Bu haftasonu için Akay Gelinlik'ten, sonraki haftasonu için de Pronovias'tan randevu aldım. Aslında gelinlik için astronomik rakamlar harcamak istemiyorum, sonuçta hep konuştuğumuz şey, bir gece için o kadar para harcanacağına evimize bir üst kalite ürün alırız 20 yıl kullanırız; ama insan bir yandan da güzel olsun istiyor, unutulamasın istiyor. Bakalım artık bu iki ucun arasındaki en makul noktayı bulmak önemli olan.

Randevular içinse akşam bilgisayarı elimize almalı, beğendiğimiz modellerin isimlerini teker teker yazmalı, yoksa oraya gidip bulup seçmenin imkanı yok.

Bu arada düğünle ilgili Sevgilime bir sürprizim var; ama henüz söyleyemem.. Yani sürprizi düğün günü öğrenmeyecek tabiki; ama şu an araştırma safhasındayım. Araştırmalarımdan azıcık sonuç alır almaz söyleyeceğim ona da, daha çoooook zaman var nasıl olsa :)

Bu aşamada aileler de davetli listelerini oluşturmakla meşgul. Davetli listesi işine ne kadar erken başlarsak o kadar iyi, çünkü unutulan birileri oluyor mutlaka. Listemiz gözümüzün önünde dursun ki, gidip gelip bakalım, aklımıza gelenleri ekleyelim.

Düğünle ilgili hoş bir düşüncemiz daha var, bizimle ilgili bir web sitesi oluşturmak istiyoruz ve düğünle ilgili herşeyi (öncesi ve sonrası) oraya aktarmak. Sevimli birşey olur diye düşünüyorum, davetiyelerin altına da adresi yazarız artık :D

Ahh, ne desem aklıma başka şeyler geliyor, daha davetiye basılacak, eşyalar var, Allah'tan evimiz hazır; ama onun da tadilatı var, vs. vs. Telaşlanmalı mıyım yoksa heyecan yapmadan yavaş yavaş herşeyi halledebilecek miyiz emin olamıyorum..

15 Haziran 2010 Salı

Eğlencelik ~ Okumalık

Blogunuzu internetten değil de bir kitap gibi elinizde, sayfa sayfa çevirerek okumak hoş olmaz mıydı? İşte böyle bir site buldum. Tasarımlarım için sıklıkla yararlandığım The Cutest Blog on the Block sitesinin yeni hizmeti Blog Books.

Kitabınızı pdf formatında da bilgisayarınıza indirebiliyorsunuz; ancak tüm bu servisler maalesef ücretli.
Yine de çok eğlenceli birşey..

10 Haziran 2010 Perşembe

İntikam

Sen misin Stieg Bey'in kitabı için laf eden, o da böyle rüyalarına girer, bütün gece seni peşinde koşturur işte!..

Dün gece rüyamda bir okuldayım (TED'in pazar günü yapılan Kurufasulye Günü'nden kaldı herhalde aklımda), orada mı çalışıyormuşum, öyle birşey... Bir şekilde etrafta bir olay olduğunu farkediyorum ve bütün gece o olayı kimin yapmış olabileceğini bulmaya çalışıyorum. Otellere mi gitmedim, uçan arabalara mı binmedim, Sevgilim İsrail protestolarına mı katılmadı elinde meşaleyle!! Çok eğlenceliydi anlayacağınız, tam bir curcuna.

Neyse uyanmama yakın katili buldum da içim rahat etti bari. Katil meğerse kitaptaki karakterlerden birisiymiş, hani üzerine dövme yapılan.. O dövmeyi de kelimesi kelimesine gördüm wallahi.

Sonuç itibariyle ben bu kitaptan rüyamda görecek kadar etkilenmişim demekki. Uluslararası Bestseller olunca böyle mi oluyor acaba??

Peki bu ayakkabılar çok güzel değil miii???

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bu "Uluslararası Bestseller" Ne Oluyor Kuzum??

Evet gerçekten de ne oluyor??
Şu sıralar yalnızca yeni bir pazarlama taktiği olduğunu düşünüyorum, kimse kusura bakmasın.

Dün akşam Stieg Larsson'un Ejderha Dövmeli Kız kitabını bitirdim. Bu kitap Millenium isimli bir üçlemenin ilk kitabı. Dünyanın her yerinde fırtınalar koparmış, okurken nerde olduğunuzu unutuyormuşsunuz, keşke başlamasaydım diyormuşsunuz falan filan. Ben çok fazla gerilim, cinayet kitabı okumam, altyapım daha çok CSI, CSI:Miami, Criminal Minds, Medium ve Monk'tan oluşmuştur. Bu türde okuduğum kitaplar Dan Brown kitapları, Grangé'nin Kızıl Nehirler'i ve belki 1-2 kitap dahadır. Şimdiye kadar bu kitaplar içerisinde beni en çok etkileyen Dan Brown kitapları olmuştur. Ejderha Dövmeli Kız ise (Stieg Bey de rahmetli oldu, şimdi arkasından konuşmak olmaz ama) güzel kurgulu, sağlam altyapısı olan (özellikle teknoloji ve bankacılık konusunda) orta seviyede sürükleyici bir macera kitabı.

Kahramanımız bir gazeteci ve mesleğindeki bir takım gelişmeler sonucu medyadaki popülerliği istemediği yönde artınca kendini 40 yıldır çözülemeyen bir cinayetin ortasında buluyor. Aslında konu ilginç, farklı noktalardan ipuçlarını toplayarak olayı sonuca ulaştırıyorlar. Yazar bu kitabı oluşturmak için çok çaba sarfetmiş ve araştırma yapmış; ama bana göre Uluslararası Bestseller olması için başka birşey olmalı, yani okurken waaaooww dedirtmeli falan. Bilmiyorum, bu dizileri izlemekten, her gün farklı senaryo görmekten hiçbir cinayete şaşırmaz mı oldum ne!!??

Benim için kitabın en heyecanlı yeri ise son 100 - 150 sayfasıydı. Orada gerçekten farklı bir kurgu, heyecan, sürükleyici birşey vardı. Ya bir de kahraman kızdım, bu kadar uğraştın olayı çözdün, o emniyet müdürüne de bi alo deyip anlatsana, adamın ömründen ömür gitmiş...

Her zaman olduğu gibi okuduğum için mutluyum, serinin devamını da okurum; ama international bestseller???

5 Haziran 2010 Cumartesi

Misyon

Bir inanışa göre her insan bir misyon ile gelirmiş dünyaya. Bu söz bana da çok mantıklı ve doğru geliyor ve tabi dolayısıyla kendiminkini düşündürtüyor, özellikle de doğumgünümün yaklaştığı şu günlerde..

Ben aslında dünyaya gelmek konusunda pek istekli değilmişim. D.Ö. (Doğumdan Önce) 4. ayımda düşme tehlikesi geçirmişim ve bu nedenle annem hamileliğinin kalan süresi boyunca yataktan kalkamamış. Kendimi bilecek yaşa gelene kadar birkaç tehlike daha atlatmışım. İlkokul - ortaokul yıllarımda hep isterdim ki bu yaşadıklarımız bir rüya olsun, biz herşeyi önceden görüyor olalım, sonra gözümüzü beşikte açıp en baştan, daha bilinçli yaşayalım. Gerçekten de böyle olsa daha iyi olmaz mıydı? Dersimiz "Introduction to Life" :)))

Ama madem ki isteyerek veya istemeyerek geldik bu dünyaya, bir işe yarayıp öyle gitmek gerek değil mi? Düşünüyorum, Ankara'nın en iyi okullarında okudum, öyle baştan savma da değil ama ciddi ciddi okudum, e bugüne kadar gezdik gördük birşeyler, okuduk, düşündük, bunların hepsinin bir sonucu, ulaşacağı bir nokta olmalı değil mi? Ben bunları, şunu başarmak için yaptım diyebilmeli insan. Bu düşünceler her zaman aklımın bir köşesinde vardır; fakat Türkan Saylan'ın hayatını anlatan Türkan kitabından sonra daha yoğun açığa çıkmaya başladı. O kadar yoksunluğun, derdin tasanın içinde tek başına mucize gerçekleştiren bir insan. Bir ülkenin kaderini değiştiren, bir hastalığı ortadan kaldıran çok özel bir insan. Kendisi başlı başına mucize olan bir insan..

Biz de bu kadar teknolojinin, bilimin olduğu bir dünyada nefes alıp veren sade vatandaşlar. Göbeğini kaşıyan adamın bir kademe üstü...

İşte bu hayat bir rüya olsaydı, uyandığımda kendimi beşiğimde bulacak olsaydım başka düşünürdüm, başka davranırdım, farklı yapardım. Bu hayatımda güvendiğim, o yönde plan yaptığım şeylerin geçici, güvenilmez olduğunu bilirdim, üniversitede farklı bir bölüm okurdum en basiti; ancak daha cesur olur muydum bilmiyorum. Bir hayali gerçekleştirebilecek, itiraz edebilecek ve arkasında durabilecek kadar cesur.

Veya bulabilir miydim acaba misyonumun ne olduğunu?

Neyse, happy coming birthday to me bari....