8 Nisan 2009 Çarşamba

Günler Geçerken


2009 yılının 4. ayını ortaladık.. Yılın 1/4'ü bitti. Yılbaşı gecesini düşündüğünüzde size de çok yakın gelmiyor mu? Bazen düşünüyorum, yapmak istediğim o kadar şey vardı ama bu kadar zaman hangi arada derede geçti hiç anlamadım. İş dışında ne yaptım 3 ay boyunca? Mesela, bir tane kitap okudum. Kenizé Mourad'ın Saraydan Sürgüne adlı kitabı. Kenizé Hanım kitapta hayat hikayesi anlatılan Selma Sultan'ın kızı. Selma Sultan, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde dünyaya geliyor ve maalesef tam da çocukluktan gençliğe geçiş döneminde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in ilanını birebir yaşıyor. Savaşın kazanılması ve Cumhuriyet'e geçilmesiyle de ailesiyle birlikte sürgüne gönderiliyor. Önceki cümlede "maalesef" demiş olmam yanlış anlaşılmasın, bu olayları "çocukluktan gençliğe geçiş döneminde" yaşaması bir talihsizliktir; çünkü bu dönemde yaşadığı bunalım ve sonrasındaki tatminsizlik tüm ömrüne etki ediyor. 10 yaşı civarında Lübnan'a "taşınıyorlar". İlk gençlik dönemlerini, ilk arkadaşlıklarını, ilk aşklarını, ilk hayal kırıklıklarını burada yaşıyor. Hayatın bir kısmını burada tanıyor diyebiliriz. Fakat hala annesinin koruması altında ve şımartıldıkca şımartılıyor - biraz hepimizin olduğu gibi. Yirmi küsur yaşında gelin olarak Hindistan'a gittiğindeyse çok daha farklı bir dünyayla karşılaşıyor ve bence ne kendini oraya ait hissedebiliyor ne de orada olması gereken konumu anlayıp ona uygun davranabiliyor. Şans eseri çok tatlı bir eşe sahip oluyor; fakat kendisi bunu anladığında herşey için çooook çok geç oluyor. Neyse ben kitabın tamamını anlatmayayım; yalnızca çok farklı bir bakış açısı kazandığımı, birçok ülke hakkında birçok şey öğrendiğimi söyleyebilirim ve MUTLAKA okumanızı tavsiye edebilirim. Ben bu kitabı sabahları otobüste işe giderken okudum ve otobüste kitap okumaya başladığımdan beri yıllardır okumadığım kadar çok kitap bitirdim. Hadi hadi midem bulanıyor bahanelerini geçiiiinn ve bunu bir alışkanlık haline getirin :)

Saraydan Sürgüne'nin üzerine, biri Aziz Nesin olmak üzere, 2 kitap daha okudum. Bu işten çoook keyif aldığımı söylemeliyim.

Eveet, sorumuz 3 ay boyunca iş dışında ne yaptığımdı. Sevgilimin dönüşüne bugün itibariyle 32 gün kaldı. 32 benim çok sevdiğim bir sayı, neden bilmiyorum. Sempatik geliyor :) Daha önce bahsetmedim sanırım, Biriciğim için ufak bir sürpriz hazırlıyorum. Aslında pek ufak değil, epey el emeği göz nuru birşey. Yemin törenine gittiğimiz sırada birlikte çekilmiş bir fotoğrafımız vardı. O resmimizi etamine bastırdım ve şu sıralar onu işliyorum. Benim üzerimde lacivert bir mont ve kot pantolon var. Onun üzerindeyse asker kamuflajı! İş kendimi yapmakla başladım, renk az olduğu için daha çabuk biter diye düşündüm. Fakat öyle düşünüp yaptığımda lego gibi, hiç estetiği olmayan birşey çıktı ortaya. Ondan sonra başladım gölgelemeye.. Şu an kendimi tamamen bitirdim ve sevimli göründüğünü itiraf etmeliyim :) Böylece alışma evresini de geçirmiş oldum. Yine hız kazanmak amacıyla şimdi cevreyi yapıyorum. Ondan sonra da kamuflaja başlayacağım. Umarım biriciğim dönene kadar onu da en azından yarılamış olurum.. Bu noktada 2. tavsiyem ETAMİN olacak. Çok keyifli, çok kafa boşaltıcı, ışığa göre biraz göz yorucu, çok emekli ama kesinlikle herşeye değen bir el uğraşı. İleride evimin duvarlarına çeşit çeşit etamin asmayı çok istiyorum.. Bir örneğini resim olarak ekledim.

Hımmm, başka başka neler yaptımm.. Çok istememe rağmen kesinlikle spor yapmadım, Fransızca çalışmadım. ama umudumu da kesmedim :) Bir gün mutlaka yapacağım!! Amaa çok güzel bir pilates CD'si buldum, tam istediğim gibi. Hem hareketli, hem rahatlatıcı, hem sıkılaştırıcı.. Yine de beni sabah 6:30 da yataktan kaldırabilmeyi başaramadı henüz!

Sanırım 2009'un ilk 3 ayı hep böyle geçti. Sabah kitap, tüm gün iş, akşam etamin.. Nasıl bir düzen sizce?? Bir ömür geçer mi böyle???