Biz çok güzel bir ülkeyiz.
Bir kere, hayat bilgisi derslerinde bolca öğretildiği üzere, 4 mevsimi yaşayan bir ülkeyiz. Yaz tatili yapmak veya kışın kaymak için illa başka ülkelere gitmemize gerek yok. Her çeşit ürün yetişiyor topraklarımızda, bakliyatından, meyvesine sebzesine. Hiç gerek yok aslında yurtdışından gelen elmalara, muzlara, pirinçlere; ama çeşitlilik de güzel şey. Demek istediğim bizde zaten herşey var, yabancısını alırsak bu canımız öyle istediği içindir.
Ürünlerdeki çeşitlilik gibi insanlarda da çeşitlilik var ülkemizde. Güzel birşey değil midir bu? Hepimizin birbirimizden öğreneceği ne çok şeyimiz var. Ege'de ayrı, Anadolu'da ayrı, Karadeniz'de ayrı ve tabiki Doğu'da ayrı insanlar, kültürler. Hani seyahatten dönen bir kişiye sorarız ya görür görmez, "neler yedin" diye, Ege'ye giden zeytinyağlıları anlatır, Karadeniz'e giden balıkları, Doğu'ya giden kebapları, Akdenize giden salataları, mezeleri. Hepimiz bir oluruz o zaman, "olsa da yesek" deriz. Turistik gezi mekanlarıdır buralar bizim için. Tatilde "değişiklik olsun" diye gezer geliriz. Oraların elektriksiz, susuz, internetsiz oluşu hoşumuza gider. Doğayla iç içe olmaya bayılırız. "Bir ömür geçirebilirim burada" deriz; fakat kısa bir süre sonra sıkılacağımızı da biliriz. Onların buralarda, kısıtlı imkanlarda nasıl ve neler yaşadığını hiç düşünmeden şehirlerimize döneriz.
Oraları terör de vurur deprem de, sel de.. Kışın yollar kapandığı için okula, hastaneye gidemezler, yazın 40 derece sıcakta tarlada çalışırlar. O kadar çok tehlike vardır ki, hepsinden korkacak olsalar sokağa adım atamazlar. Bu yüzden, belki cesaretten, belki cahillikten olan biteni kabullenip hayatlarına devam ederler. Bizlerse onlar yerine de korkarız. Doktor, öğretmen, asker olan çocuklarımızın görev yeri buralarda çıkacak diye ödümüz kopar. İki film, yalnızca iki film yeter buraları özetlemeye, birincisi Nefes: Vatan Sağolsun, ikincisi Güneşi Gördüm (Mahsun Kırmızıgül)
Bir kere, hayat bilgisi derslerinde bolca öğretildiği üzere, 4 mevsimi yaşayan bir ülkeyiz. Yaz tatili yapmak veya kışın kaymak için illa başka ülkelere gitmemize gerek yok. Her çeşit ürün yetişiyor topraklarımızda, bakliyatından, meyvesine sebzesine. Hiç gerek yok aslında yurtdışından gelen elmalara, muzlara, pirinçlere; ama çeşitlilik de güzel şey. Demek istediğim bizde zaten herşey var, yabancısını alırsak bu canımız öyle istediği içindir.
Ürünlerdeki çeşitlilik gibi insanlarda da çeşitlilik var ülkemizde. Güzel birşey değil midir bu? Hepimizin birbirimizden öğreneceği ne çok şeyimiz var. Ege'de ayrı, Anadolu'da ayrı, Karadeniz'de ayrı ve tabiki Doğu'da ayrı insanlar, kültürler. Hani seyahatten dönen bir kişiye sorarız ya görür görmez, "neler yedin" diye, Ege'ye giden zeytinyağlıları anlatır, Karadeniz'e giden balıkları, Doğu'ya giden kebapları, Akdenize giden salataları, mezeleri. Hepimiz bir oluruz o zaman, "olsa da yesek" deriz. Turistik gezi mekanlarıdır buralar bizim için. Tatilde "değişiklik olsun" diye gezer geliriz. Oraların elektriksiz, susuz, internetsiz oluşu hoşumuza gider. Doğayla iç içe olmaya bayılırız. "Bir ömür geçirebilirim burada" deriz; fakat kısa bir süre sonra sıkılacağımızı da biliriz. Onların buralarda, kısıtlı imkanlarda nasıl ve neler yaşadığını hiç düşünmeden şehirlerimize döneriz.
Oraları terör de vurur deprem de, sel de.. Kışın yollar kapandığı için okula, hastaneye gidemezler, yazın 40 derece sıcakta tarlada çalışırlar. O kadar çok tehlike vardır ki, hepsinden korkacak olsalar sokağa adım atamazlar. Bu yüzden, belki cesaretten, belki cahillikten olan biteni kabullenip hayatlarına devam ederler. Bizlerse onlar yerine de korkarız. Doktor, öğretmen, asker olan çocuklarımızın görev yeri buralarda çıkacak diye ödümüz kopar. İki film, yalnızca iki film yeter buraları özetlemeye, birincisi Nefes: Vatan Sağolsun, ikincisi Güneşi Gördüm (Mahsun Kırmızıgül)
Biz maalesef bu güzellikler içerisinde yaşamayı öğrenemedik. Veya daha önce biliyorduk; ama unutmaya, köprüleri yıkmaya o kadar hazırdık ki. Bencilleştik de sanki, hep "önce ben" demeye başladık. Paramız arttı evet, daha çok kazandık. Bazı haklara paramız olursa daha çok sahip olacağımızı sandık. Hem değer verdik, hem aşağıladık parayı, "10 lira noolcakki" dedik. O 10-20-30 liraların birilerinin günlük yemek içmek, elektrik, su parası olduğuna aldırmadan.
Çok uzaklaştık birbirimizden, sadece kötü şeyler olduğunda başlarımız oralara döndü. Küstürdük kendimize.
Depremden sonra çeşitli tepkiler oluştu biliyorsunuz. Herşeyden önce orada can çekişenler insan. İçlerinde polise taş atan bir grup da olabilir, etnik kökeni farklı grup da. Dileyelim ki bu olay onların da insan olduğunu, bu ülkenin vatandaşı olduğunu, daha iyi evlerde, koşullarda yaşama, okuma hakları olduğunu bize hatırlatması için bir fırsat olsun. Tekrar birleşsin kalplerimiz.
Ve tabiki hepsine geçmiş olsun, ölenlere Allah rahmet eylesin...
Çok uzaklaştık birbirimizden, sadece kötü şeyler olduğunda başlarımız oralara döndü. Küstürdük kendimize.
Depremden sonra çeşitli tepkiler oluştu biliyorsunuz. Herşeyden önce orada can çekişenler insan. İçlerinde polise taş atan bir grup da olabilir, etnik kökeni farklı grup da. Dileyelim ki bu olay onların da insan olduğunu, bu ülkenin vatandaşı olduğunu, daha iyi evlerde, koşullarda yaşama, okuma hakları olduğunu bize hatırlatması için bir fırsat olsun. Tekrar birleşsin kalplerimiz.
Ve tabiki hepsine geçmiş olsun, ölenlere Allah rahmet eylesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder