Hani bir söz vardır "Herkes gider Mersin'e, sen gidersin tersine" diye, bu aralar Mersin'e giden mi benim, yoksa tersine giden mi merak içerisindeyim.
Önceki yazımda bahsettiğim gibi Pazar günü üniversiteden arkadaşlarımlar buluştuk. Buluşma programını 1 hafta önceden Cumartesi günü olarak yapmıştık, herkes de tarihin uygun olduğunu söylemişti. Ben aslında hazır Cuma günü de evdeyken Cumartesi bir arkadaşımı çağırmak istiyordum ama dedim ki çıkıntılık yapmayayım, ben de onay verdim Cumartesi günü için. Cuma akşamı saat 19:30-20:00 civarı telefon çaldı, arayan organizasyonu yapan arkadaşım (not: buluşacağımız arkadaşlarımızdan biri düğün hazırlığı içerisinde, Nisan Mayıs gibi planlıyorlarmış) : "X'ler düğün salonlarını gezeceklermiş, Pazar buluşsak olur mu diyor". Akşamın o saatinde böyle bir telefon gelince ne der insan, ne yapar? Mecbur tamam dedim; ama kahvaltı programımız olduğunu ve gecikeceğimi söyledim. Böylece Pazar saat 2 olarak sözleştik.
Pazar günü 1:30 gibi dağılmaya başladı herkes. Ben annemlere kahve pişirdim, rahat rahat içtim, saat 2'yi biraz geçe evden çıktım. Bizim evden Kentpark 10 dakika uzaklıkta zaten. Çıkmadan önce aradım, ben yoldayım, siz bir yere oturun, geliyorum dedim. Meğer onlar da daha yoldaymış, acele etme falan dediler, ben de benzin alayım o zaman dedim ve saat 2:20 de Kentpark'ın önündeydim. Bekle bekle kimse yok, bekle bekle kimse yok, aradım sonunda, hala yoldalarmış. 2:30 gibi buluştuk. Kısa bir "merhaba, naber" söyleşisinden ve öpüşmelerden sonra "hadi oturalım" dedik; ama "oturmadan önce Koton'a bakalım" önerisi geldi. "Peki, bakalım" dedim ve tam 1 saat, 1 SAAT Koton gezdik!!.
Ben mağaza gezmeyi tabiki severim, dolaşayım, onu deneyeyim, bunu giyeyim, hoşuma gider; ama tek başımaysam ya da yanımda Sevgilim / Kardeşim varsa. Hergün görüştüğüm birileri yani... Biz üniversiteden mezun olalı 5 sene geçti ve 5 senedir hiç görüşmedik. Tamam öyle can ciğer arkadaş da değildik ama yine de biraraya gelince konuşacağımız bir sürü şey var, en kötü ihtimal sınıf arkadaşlarımızı çekiştirir, hocaların dedikodusunu yapardık... Koton'da gezerken bir baktım ikisi de kayboldu, 5 dakika bekledim 15 dakika bekledim, sonunda aradım, kabinlerdelermiş, kıyafet deniyorlarmış. Ben kendime de 2-3 parça kıyafet almıştım, oturdum bir pufa, beklemeye başladım. Saat 3:30'u geçiyordu, Koton'dan dışarı adımımızı attık. Aradıkları bir hırkanın bedeni de Cepa'daki Koton'da varmış sadece, oraya geçelim dediler. Ben "artık oturalım, sonra bakarsınız" dedim.
Düğün hazırlığı yapan arkadaşımız yeni teşrif etmişti, bir yere oturalım dedik. Alışverişte enerjilerini tüketip acıkan arkadaşlarımız kendilerini yemek katındaki bir dürümcüye attılar, biz bekledik, saat 16:15 oldu. "Kahve Dünyası'nda kahve içelim bari" dediler, oraya oturduk. Ben bu arada programımız olduğunu, kalkacağımı söyledim, kahvemi çabucak içtim ve evime doğru yola koyuldum.
Koskoca iki günüm böyle bir buluşma için rezil oldu. Tamam Cumartesi çok keyifli geçti yine ama benim planlarım farklıydı işte. Ters olan ben miyim onlar mı karar veremedim. Normalde ne olur, 5 senenin ardından görüşecek olan 4 kişi öncelikle o güne başka program koymaz, hele de son dakikada. Ya da düğün salonu gezme planını önceden yaparsın, biz de en başından itibaren pazar buluşacağız diye kendi programımızı yaparız, bir tek senin vaktin değil ki değerli ve kısıtlı olan... Buluşunca da güzel bir kafede (herkes yemek yiyecekse restoranda) oturulur, kahveler içilir, herkes hayatını anlatır, nereden nereye geldiğini falan, işte biraz dedikodu yapılır, gülünür, geçilir, dağılınır. Buluştuğum kişilerden ikisi kamuda birisi de bankada çalışıyor, yani iletişim kurmayı, sosyal ortam adabını bilen insanlar. Üstelik birisi de bölümümüzün birincisi.
İnsan böyle böyle anlıyor ki bu hayatta çoğu şey yalan, boş. Gerçek olan ne, zorluk onu bulmakta...
Önceki yazımda bahsettiğim gibi Pazar günü üniversiteden arkadaşlarımlar buluştuk. Buluşma programını 1 hafta önceden Cumartesi günü olarak yapmıştık, herkes de tarihin uygun olduğunu söylemişti. Ben aslında hazır Cuma günü de evdeyken Cumartesi bir arkadaşımı çağırmak istiyordum ama dedim ki çıkıntılık yapmayayım, ben de onay verdim Cumartesi günü için. Cuma akşamı saat 19:30-20:00 civarı telefon çaldı, arayan organizasyonu yapan arkadaşım (not: buluşacağımız arkadaşlarımızdan biri düğün hazırlığı içerisinde, Nisan Mayıs gibi planlıyorlarmış) : "X'ler düğün salonlarını gezeceklermiş, Pazar buluşsak olur mu diyor". Akşamın o saatinde böyle bir telefon gelince ne der insan, ne yapar? Mecbur tamam dedim; ama kahvaltı programımız olduğunu ve gecikeceğimi söyledim. Böylece Pazar saat 2 olarak sözleştik.
Pazar günü 1:30 gibi dağılmaya başladı herkes. Ben annemlere kahve pişirdim, rahat rahat içtim, saat 2'yi biraz geçe evden çıktım. Bizim evden Kentpark 10 dakika uzaklıkta zaten. Çıkmadan önce aradım, ben yoldayım, siz bir yere oturun, geliyorum dedim. Meğer onlar da daha yoldaymış, acele etme falan dediler, ben de benzin alayım o zaman dedim ve saat 2:20 de Kentpark'ın önündeydim. Bekle bekle kimse yok, bekle bekle kimse yok, aradım sonunda, hala yoldalarmış. 2:30 gibi buluştuk. Kısa bir "merhaba, naber" söyleşisinden ve öpüşmelerden sonra "hadi oturalım" dedik; ama "oturmadan önce Koton'a bakalım" önerisi geldi. "Peki, bakalım" dedim ve tam 1 saat, 1 SAAT Koton gezdik!!.
Ben mağaza gezmeyi tabiki severim, dolaşayım, onu deneyeyim, bunu giyeyim, hoşuma gider; ama tek başımaysam ya da yanımda Sevgilim / Kardeşim varsa. Hergün görüştüğüm birileri yani... Biz üniversiteden mezun olalı 5 sene geçti ve 5 senedir hiç görüşmedik. Tamam öyle can ciğer arkadaş da değildik ama yine de biraraya gelince konuşacağımız bir sürü şey var, en kötü ihtimal sınıf arkadaşlarımızı çekiştirir, hocaların dedikodusunu yapardık... Koton'da gezerken bir baktım ikisi de kayboldu, 5 dakika bekledim 15 dakika bekledim, sonunda aradım, kabinlerdelermiş, kıyafet deniyorlarmış. Ben kendime de 2-3 parça kıyafet almıştım, oturdum bir pufa, beklemeye başladım. Saat 3:30'u geçiyordu, Koton'dan dışarı adımımızı attık. Aradıkları bir hırkanın bedeni de Cepa'daki Koton'da varmış sadece, oraya geçelim dediler. Ben "artık oturalım, sonra bakarsınız" dedim.
Düğün hazırlığı yapan arkadaşımız yeni teşrif etmişti, bir yere oturalım dedik. Alışverişte enerjilerini tüketip acıkan arkadaşlarımız kendilerini yemek katındaki bir dürümcüye attılar, biz bekledik, saat 16:15 oldu. "Kahve Dünyası'nda kahve içelim bari" dediler, oraya oturduk. Ben bu arada programımız olduğunu, kalkacağımı söyledim, kahvemi çabucak içtim ve evime doğru yola koyuldum.
Koskoca iki günüm böyle bir buluşma için rezil oldu. Tamam Cumartesi çok keyifli geçti yine ama benim planlarım farklıydı işte. Ters olan ben miyim onlar mı karar veremedim. Normalde ne olur, 5 senenin ardından görüşecek olan 4 kişi öncelikle o güne başka program koymaz, hele de son dakikada. Ya da düğün salonu gezme planını önceden yaparsın, biz de en başından itibaren pazar buluşacağız diye kendi programımızı yaparız, bir tek senin vaktin değil ki değerli ve kısıtlı olan... Buluşunca da güzel bir kafede (herkes yemek yiyecekse restoranda) oturulur, kahveler içilir, herkes hayatını anlatır, nereden nereye geldiğini falan, işte biraz dedikodu yapılır, gülünür, geçilir, dağılınır. Buluştuğum kişilerden ikisi kamuda birisi de bankada çalışıyor, yani iletişim kurmayı, sosyal ortam adabını bilen insanlar. Üstelik birisi de bölümümüzün birincisi.
İnsan böyle böyle anlıyor ki bu hayatta çoğu şey yalan, boş. Gerçek olan ne, zorluk onu bulmakta...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder