14 Ekim 2010 Perşembe

Ve Tarih 2 Ekim 2010

Sonunda beklenen gün geldi çattı, takvimler 2 Ekim'i gösterdi.

Sabah saatimi 8'e kurmuş olmama rağmen 7:30'da kalktım. Daha kimseler uyanmamıştı. Etraf sakinken banyomu yaptım, kremlerimi süründüm, ooooh rahatladım. Düğün öncesi çok istememe rağmen hamama gidememiştim, ev keyfi yaptım böyle. Ben hazırlanana kadar annem ve babam da kalkmışlardı, annem sofrayı kurmuştu bile. Ben hemen yumuldum tabi kahvaltıya, o sırada kardeşim ve Akay da kalktılar. Akaycık beraber olalım diye Başkut'u da uyandırdı.

Saat 9 olmuştu ki kapımız çalındı, gün boyu fotoğraf çekimimizi yapacak olan sevgili Dilekciğimiz geldi. Nasıl tatlı, nasıl neşeli bir kız. Gün boyu öyle ısındık ki birbirimize ve öyle çok güldük ki... Gelir gelmez de başladı kahvaltı sofrasında aile fotoğraflarımızı çekmeye. O sırada Akay ve Başkut, Akaycığımın taa Amerika'dan getirdiği hediyemizi verdiler, çok güzel bir tablo. Sarıldık, öpüştük, ağlaştık derken evden çıkma vaktimiz geldi. Saat 10'da Hülya Hanım makyaj için bekliyordu beni, biraz rötarla 10:20 gibi yanındaydık.

Kısa bir cilt bakımının ardından Hülya Hanım bir ressam gibi sanatını işlemeye başladı. İşte birkaç resim:


İşte son halim böyleydi. Tabi kendimi aynada görünce önce ne tepki vereceğimi bilemedim... Hayalimdeki makyaj bu değildi açıkçası; ama renkleri de beraber seçmiştik... Kahve tonları kullanıldığında belirsiz duruyordu. Biraz canlı olsun istiyordum tabi ama bu da çok abartılı geldi. Hülya Hanım saatler geçtikçe daha doğallaşır dedi; ne kadar olduysa oldu artık. Biz Dilek'le kuaföre gitmek için ayrılırken kardeşim ve Akay makyajlarını yaptırmaya başladılar.

Diğer taraftan annemin kuaförde işi bitmişti. Açıkçası benim hatam düğün öncesi koşturmacalarından ne saçımı ne de makyajımı doğru düzgün düşünememek ve prova ettirmemek oldu. Makyajda Hülya Hanım'a çok güveniyordum o ayrı, saçta ise istediğim çok basit bir topuzdu. Nişanda da bir kuaföre gidip topuz istediğimi söylemiştim ve gayet şık olmuştu. Düğün için gittiğim kuaföre de çok güveniyordum; ama yanımda resim falan götürmedim işte. Duvağımı çıkardım, nasıl bir topuz istediğimi anlattım; ama yok adam anlamıyor!!.. Birşeyler yapmaya başladı sonunda (aynı anda manikür ve pedikürüm yapılıyor) 5-10 dakika sonra aynaya bir baktım ki, kafamda kuş yuvaşı gibi birşey!!... Benim sinirlerim bozuldu tabi, içimden ağlamak geliyor, makyaj bozulacak diye kendimi kasıyorum. Dilekciğim o anda da yardımıma yetişti işte, verdi telefonunu facebook'a bağlandım ve nişandaki topuzumun resmini gösterdim. Adam anladı sonunda, söküp baştan yaptı topuzu. Güzel de oldu, beğendim şahsen :))

Bu koşturmaca içerisinde saat 1:30 oldu. Planımıza göre 1:30'da Melih beni evden alacaktı, fotoğraf çekimi için. Ama biz o saatte kuaförden yeni çıkabildik, kardeşim ve Akay kuaföre yeni geldiler, anneminse makyajına yeni başlanmıştı. Tabiki onları beklemeyip Dilekle Zurnacığımıza atladık ve eve gittik. O kocaman duvakla araba kullanmak gerçekten zordu; ama bir o kadar da eğlenceliydi. Herkes dönüp dönüp bakıyordu falan :)

Eve gider gitmez birşeyler atıştırdık, bir yandan da annemler gelse diye oyalanıp duruyordum. Ama zaman da geçiyordu maalesef ve giyinme vakti geldi. Dilek sağolsun o konuda da yardımıma koştu hemen, beni giydirdi bir güzel. O sırada biricik Şuşucuğum da geldi, annem gelmiş kadar rahatladım... Saat 14:30 olduğunda müstakbel kocacığım beni almak için kapının önündeydi...

Kapı açılıp da beni görünce çok şaşırdı, çok beğendi, sarıldı bana, öptü. Bense ağlamaya başladım onu görünce, ikimizin o halde olmasına inanamadım bir anda... Gelin buketimi verdi, çok şık bir orkide buketi, öyle zarif olmuş ki... Kapıda birkaç fotoğraf çektirip arabaya yöneldik. İşte arabaya binmeden önceki halimiz:

Bu sırada benim canım arkadaşım, biricik kardeşim dharmacığım aradı taaa İsveçlerden. Ben onun sesini duyarım da ağlamadan durabilir miyim?? Hemen gözlerden akmaya başladı yaşlar, kırmızı gözlü ve burunlu bir fotoğrafım bile var. Biz siteden ayrılmadan annem, babam, kardeşim ve Akay yetiştiler Allah'tan, görebildiler beni...

Fotoğraf çekimimizi benim işyerimin önündeki parkta yaptık. Şimdi diyeceksiniz ki hangi deli işyerinin önünde düğün fotoğrafı çektirir; ama durum göründüğü gibi değil. Bu parkın bir ismi yok, öylesine park işte, yıllar önce ikimiz de öğrenciyken bir şekilde burayı keşfettik ve vaktimizi hep burada geçirir olduk. İnsana huzur veren, küçük bir havuzu, ahşap köprüleri olan sevimli bir park. Park bir apartmanın arkasında kalıyor, biz gidip gelirken o apartmanı ev zannederdik hep ve ne şanslı insanlar derdik. Hayal kurardık, şu balkonda parti versek falan diye. Meğer o apartman benim şimdiki işyerim değil miymiş?? Bunu farkettiğimde mutlu olmuştum, lafı uzatmayayım, fotoğraf çekimimiz için de en uygun yerin burası olacağını düşündük işte. Hatta biz düğünümüzü orada yapmak istiyorduk da o konuya girmeyeyim :)

Parkımızda 2-2:30 saat boyunca Dilek ve Serkan'la (Melih'in gün boyu fotoğrafçısı) fotoğraflar çektik. Kah donduk, kah Melih terledi (beni kucağına aldığı fotoğraflarda), çok güldük, çok eğlendik. Parkın diğer tarafında bir çocuk yuvası var; ama yuvaların Cumartesi günleri açık olduğunu bilmiyordum. Bizi gören çocuklar parmaklıklara üşütüler mi "aaa geliiiiiiinnn" diye. Uzun süre tezahürat yaptılar; ama bizim içimiz rahattı, kapı kapalı ya nasılsa. Derken, hangi akıllı bilmiyorum, demir kapıyı açmasıyla, bütün çocuklar çığlık çığlığa bir yayıldı bizim parka. Öğretmenler toparlamaya çalışıyor ama o saatten sonra zor tabi. Miniklerin kimisi geldi kibarca mutluluklar diledi, kimisi de Melih'e gidip gelini öpebilir miyim diye sordu!!?? Çocuklar bir şekilde toparlanıp gittikten sonra çekimlerimize devam ederken davul ve zurna sesleri yaklaşmaya başlamaz mı?? Allah'ım diyoruz normal günde bir insan geçmez buradan, herkes bugünü mü buldu!! Davulcu ve zurnacı bizi görmediler ama yakınlarımıza kadar geldiler, uzun uzun da çaldılar, oynattılar bizi :)Çekimlerimizin sonuna doğru kuzenimin eşi (düğün arabamızın sahibi ve şöförü) ile Melih'in çocukluk arkadaşı/nikah şahidi de geldiler yanımıza, birkaç kare de birlikte çektirdik ve bizim (artık annemlerin) eve doğru yola çıktık. Bu sırada akrabalar ve eş dost da bizde toplanmışlardı, annem ve babam içkiler, kuruyemişler, cipsler hazırlamışlardı, herkes halinden memnundu. Biz de gelince ortama dahil olduk, birşeyler atıştırma fırsatı bulduk. Tabi o saatte benim sesim çok çok kötüydü. Herkes şarap vb. içerken ben ballı karabiberli ıhlamurlar, limonlar içip durdum.

Aile içi takı merasiminden sonra saat 18:00'i vurduğunda evden çıkma vaktimiz gelmişti. Biz önden, herkes arkadan arabamıza yürümeye başladık. Kısa bir vedalaşma anında gözler doldu yine, burunlar aktı :) Dilekciğim bu güzel anların hepsini yakaladı sağolsun...

Ve biz ömür boyu sürecek birlikteliğimize doğru yolculuğumuza başladık... Devamı yarına artık :)

2 yorum:

  1. yazını okurken kendi yaşadıkalrım geldi.benimm saçta cok kotu olmustu...ama senin kadar sanslı değildim bozduramadım zamandan :( :( :( olsun sonuçtaa sevdiğimle evelndim ya :( :(
    mutlulukkk peşinizi bırakmasınnnnnn.........

    YanıtlaSil
  2. gerçekten düğün gerginliği bittikten sonra ben de kendi kendime dedim ki, "ne olduysa oldu, ne olmadıysa olmadı.. biz artık evliyiz, başka bir şeyin önemi yok" :)

    YanıtlaSil