4 Aralık 2013 Çarşamba

Frida Kahlo - Sevmekten Ne Zaman Vazgeçtim?

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim..
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim..

Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim..

Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim..

Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim..

Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim..

Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim..

Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim..

Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim..

Bencil olduğun için vazgeçtim..

Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi..

Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım..

Bu yüzden ben de senden vazgeçtim..

Cümleten Geçmiş Olsun


Çok büyük bir iş becermedim.

Gerçek bir denetim bile sayılmayacak olan bir denetimden geçtim. Fakat kendi adıma bir adım daha attım. Bilgilerime bir tomurcuk daha kattım.

Bu yazıya 29 Kasım Cuma günü başlamıştım, bugün devam ediyorum. Perşembe günü ISO denetimim vardı, gözetim denetimi olduğu için tam anlamıyla didik didik edildiğimizi söyleyemem; fakat benim ilk kez baştan sona sorumluluk sahibi olarak yürüttüğüm bir denetimdi.

Çok gergin zamanlar geçirdim, etrafımı da kırdım biliyorum. Eşim çok anlayışlıydı bu süreçte; ofisten gece 1- 1:30'larda çıkıyordum, herkes için kabul edilebilir bir yaşam tarzı değil. Neyse ki özellikle son hafta evde yemek bırakabildim de dışarıdan yemek söylemek zorunda kalmadı.

İyisiyle kötüsüyle eksiğiyle de olsa bu işi üzerimden attığım için çok mutluyum. Perşembe akşamı denetim bittikten sonra erken çıktım işten. Sevgilimin çıkışına yetiştim, onu aldım, birlikte eve gittik. Yemek yedikten sonra bir şarap açtık, çoğunu ben içtim tabii ki. Bir yandan Maverick izliyorduk. O filmi severim ama hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum :)))

Sonuç olarak dünya ve şirket için küçük, kendim için büyük bir adım attım.
Sıradaki gelsinn....

Sevgiler..

18 Kasım 2013 Pazartesi

Çağrışımlar


Bu sıralar kitap okuma performansıma kendim bile şaşıyorum. Angutyus'un içimdeki okuma aşkını açığa çıkaracağını kim tahmin edebilirdi!..

İkinci kitabı da bitirdim. Müthiş bir aydınlanma yaşamadım, ya da adama hayranlık duymadım. Hatta çoğu zaman "aptal mısın yaw" dedim içimden; fakat saygı duydum. Yaptıklarını yapmak cesaret ister. İnsan onaylasın onaylamasın, onun tabiriyle "g.t ister" işte.

Eşim de ilk kitabı okumaya başladı; fakat bu tarz kitaplar ya da bu tarz hayatlar diyeyim, onu gerer biraz. Birkaç kere kitap üzerine konuştuk onunla, evet bu bize uzak bir hayat ve belki bu kitapta anlatılanlar dışında bir daha dinleyemeyeceğimiz, öğrenemeyeceğimiz bir hayat. Allah öğretmesin zaten, hiç kimseye. Bazı şeyler insanların suçu değil. Bir şeye mecbur kalan insanlar bunu çok isteyerek yapmıyor her zaman. Örnek; büyükşehirde yaşamak güzel, eğlenceli olabilir; fakat köyünde mutlu olan bir insan neden oradaki düzenini bırakıp gelmek istesin ki. Tabi köyünde okul, hastane, yol, su elektrik varsa.. Yani insan gibi yaşayabiliyorsa. Orada büyüyerek de bir üniversiteyi kazanma şansı varsa. Fakat sen hem buralara hiç bir imkan sağlama, onları kendi hallerine terk et, sonra da "neden geldiler büyükşehre".

Bu daha çok ilk kitabın özetiydi. İkinci kitap "kendi bildiğimi okurum" tarzında. Zaten sonunda da öyle diyor; "başkalarının doğruları için yaşamayın, hayatınıza kendiniz yön verin". Dinlemeli miyim seni?

Kısacası, alın okuyun. Dili çok küfürlü, hatta okuduktan sonra ben bile günlük hayatımda küfür kullanmaya başladım; ama o da lazım be... Hayatta her şey insanlar için..

Sıradaki hikaye Jostein Gaarder ve Pirenelerdeki Şato.

Sevgiler..

9 Kasım 2013 Cumartesi

Passiflora Günleri

Bu aralar çok gerginim, öyle böyle değil.

İşler biriktikçe birikiyor, onun gerginliği mi, evdeki süper mutluluk tablomuz mu, kafamın içindeki paranoyak düşünceler mi, uykusuzluk mu, nedir bilmiyorum ama sonuç bu.

Az kaldı, "sabahları 1 shot passiflora" tedavisine başlayacağım. Çünkü artık kalp kırıyorum, farkındayım..

Geçtiğimiz ay bu durumumu daha profesyonel birisi ile görüşmek için bir randevu aldım. Gittim 1 saat konuştum konuştum, sonuçta kadıncağızın teşhisi: dominantım, obsesifim, "siyah-beyaz"ım (gri'm yok yani), aşırı sorumluluk sahibiyim, yalana tahammülüm yok, böyle lanet bir insanım işte. Fırsatı olan benden kaçsın arkadaş...

Bu da bana gelsin:

28 Ekim 2013 Pazartesi

Hayatım Roman Olsa

Tavsiye üzerine bir kitaba başladım bugün, Angutyus'un "Bir Apaçi Masalı". Başladığım gibi de bitirdim. Kitap Dizüstü Edebiyatı serisinden bir hayat dersi; bazı olaylara, insanlara farklı bakmayı öğretiyor. Kimimizin görebildiği, kimimizin umurunda olmayan gerçekleri anlatıyor. Alın okuyun derim..
Kitabı okuduktan sonra kendi hayatımı düşündüm. Zaten kendimi sorgulamak için fırsat arıyorum ya.. Şöyle anlatacak bir hikayem var mı, yok. Hayatımın en maceralı bölümü "annemin hamileliği-1 yaş arası" diyebilirim. Daha sonra kreşler, ana okulları, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, mezuniyet, bir süre iş arama, birkaç iş değiştirme, sonra çalışma temposu, bir yandan sevgililik, nişanlılık, sonra evlilik derken geldik işte bu güne.

Bilemiyorum bazen, ya bizim hayatlarımız çok sıradan ya da diğer insanlar enteresan veya aynı tür olaylara kimisi "olağan" yaklaşırken, kimisi bu olaylardan "anlatacak bir hikaye" çıkarıyor. Çocuk kalabilmek bu yüzden önemli sanırım, her şeye şaşırabiliyorsunuz; çünkü her şey yeni, her şey ilk.

Ben şu bloga bile yazacak bir şey bulamazken insanlar hayatlarından roman yazıyor. İlginç...

20 Ekim 2013 Pazar

Why do people get married?

"We need a witness to our lives. There's a billion people on the planet... I mean, what does any one life really mean? But in a marriage, you're promising to care about everything. The good things, the bad things, the terrible things, the mundane things... all of it, all of the time, every day. You're saying 'Your life will not go unnoticed because I will notice it. Your life will not go un-witnessed because I will be your witness'."

Quote from Shall We Dance

18 Ekim 2013 Cuma

Hoşgeldin Sonbahar

Eveett, 1 Ekim itibariyle benim meşhur 3 aylarıma girmiş bulunuyoruz. Ancak ay başından beri hava öyle güzeldi ki bu yazıyı yazmak gelmedi içimden. Dün ise hava bulutlanmaya başlayınca "tamam" dedim, "dönülmez noktaya geldik". Bu sabah ise sarılı, yeşilli, kırmızılı, rengarenk bir sabaha uyandım. Heyecanla giyinip adımımı kapıdan dışarı attığımda bir de yağmur yağdığını görünce keyiften dört köşe oldum.. Müziğim kulağımda yürüdüm, yürüdüm.. Bunlar da yürürken beni benden alan görüntüler:
arka bahçemizz

        sokağımızz

Seviyorum seni sonbahar...

5 Eylül 2013 Perşembe

Truth

The only person who can pull me down is myself, and I'm not going to let myself pull me down anymore!

30 Ağustos 2013 Cuma

Ne Var Ne Yok


Buraya 2 ayda bir yazarak çok heyecanlı bir platform oluşturabilirim gerçekten de!!! Ya da yeni bir "challange" olarak bunu mu denesem??

Bayram geldi geçti. Tüm haftayı birleştirerek; ama Pazartesi sabahı saat 9:15'te facetime üzerinden iş takibi yapmak suretiyle, 9 gün tatil yaptım. Dinlendim dinlenmesine. Bilgisayarımı almıştım yanıma işleri biraz toparlarım ümidiyle, onu yapamadım pek. Parantez açarak hazırladığım bavulu anlatmam lazım!!

Cuma akşamı epey geç saatte çıktım ofisten. Eve gittim, bavulumu hazırlamaya başladım, eşim daha sonra gelecekti. Garantiye almak için önce laptopumu yerleştirdim. 1-2 pantolon, 4-5 t-shirt, 1-2 uzun kollu bluz, çorap, çamaşır, ayakkabı, makyaj-temizlik malzemeleri, kitap, şarj aleti ekledim. Gönül rahatlığıyla bavulu kapattım, hızlıca duş aldım, bir şeyler atıştırdım ve otobüs için hazırdım artık. Evden çıktık, terminale doğru yürürken bir baktım insanlar şort giymiş, terlik giymiş. "ben şortla terlik almadım yanıma" dedim eşime, yapacak bir şey yoktu o saatte. Biraz daha sonra durdum, "ben yanıma MAYO almadım!!" dedim. Güldü sadece... Neyse ki yazlık eve gittiğim için orada da birkaç kıyafetim var. Civarda alışveriş yapacak da bol bol yer var. Cumartesi günü anneciğimle gittik, eksiklerimi aldık da denize girmek için Sevgilimi beklememe gerek kalmadı!! :))

Sonuç olarak eş dostla güzel geçti tatil. Döndük, sonraki hafta sonu Uziciğin doğumgünü için İstanbul'a gittik. Bu sefer uçakla gittiğimiz için fazla yormadı yolculuk. İki yaşına girdi maymun yaa.. Nasıl da şeker bir şey oldu. Konuşamıyor ama işaretlerle ne istediğini anlatabiliyor artık. Hediyeler geldikçe sevinse de aklı masanın üstündeki lolipoplarda kaldı :)

İş yoğun temposuyla devam ediyor tabii ki.. Kazakistan'da şube açıyoruz, o yüzden bu aralar Türkiye'den çok Kazakistan saatiyle yaşıyorum. Tatile bilgisayar götürdüm diye işkoliklikle suçlamayın beni sakın, o kadar büyük keyif alıyorum ki. Sonuçta dünyayı kurtarmıyorum, alt tarafı iki yazışma yapıyorum; ama o kadar mutlu ediyor ki beni. Bazen çalışırken mutluluktan gözlerim doluyor, yeni bir şey öğrendiğim için. Gidip ofisteki herkesin boynuna sarılasım geliyor!! Gülmeyin noolur...

İnanmazsınız Ağustos ayında iki kitap okudum. Hepsi de yollarda bitti. Çok edebi kitaplar değil ama bazen böyle sabun köpüğü hikayelere de ihtiyacınız oluyor.
 

2 ay sonra yazacağım postumda bu kitapların da özetini geçerim ;)

İşte şimdilik bu kadar. Yeniden yazmak güzel, keşke daha çok yazsam, yazsak..
Sevgiler...

24 Haziran 2013 Pazartesi

20 Haziran 2013 Perşembe

Adam Gibi Adam


Bugün çeşitli işler için dışarıdaydım, koşturdum sürekli.

Bir bankaya gittim evrak almaya. Karşımdaki bizim ofise hep gelen giden birisi, sohbet de ederiz. Beni sordu, ofiste hangi işlerle ilgilendiğimi falan (her taşın altından çıktığım için insanlar sorma ihtiyacı hissediyor genelde). Bir bankacı olarak bizim ofiste en çok muhatap olduğu kişi CFO'muz tabii ki. Ben de kendisiyle epey içli dışlıyım ya..

"Adam gibi adam", dedi onun için. "Bizim sektörde iyiyken herkes seninle birliktedir ve iyidir; ama bir yanlışın olsun arkana baktığında kimseyi bulamazsın. Arkanda duran birisinin olması çok önemli, adam bunu yapıyor, insana güven veriyor" dedi.

Doğru, çok doğru. Ve bence bir insandan öğrenilebilecek en güzel şey bu...

Sevgiler..

17 Haziran 2013 Pazartesi

Ne Yapıyorsun??


Gerçekten,

ne yapıyorsun?

ne istiyorsun?

her şeyin yok mu? para, güç, iktidar, kendini sana adamışlar, şakşakçılar?

evler, arabalar, gemiler, şirketler, daha bilmiyorum neler..

yetmiyor mu bunlar sana

mutlu mu oluyorsun bu görüntülerden? cidden soruyorum haz mı alıyorsun?

ama yeter, artık yeter... kardeşi kardeşe dövdürtme.. yarın öbür gün sen gitsen de kalsan da bu polis halkın polisi. Peki nasıl bakacak halkının yüzüne? Benim evime hırsız girse, bana tecavüz edilse, ben şiddete maruz kalsam, duygusal olarak en zayıf olduğum anlarda nasıl sığınacağım onlara? Benim kardeşimi öldürmüş, sakatlamış, yıpratmış, incitmiş bir kuruma nasıl güvenebilirim?

yapma..
alçakgönüllü ol..
kabul et..
git..

13 Haziran 2013 Perşembe

İsimler ve Kader

İnanır mısınız isimlerin kaderi de belirlediğine? Tabi ki hepimiz bir yere kadar inanıyoruz ki, çocuğumuza isim seçerken anlamı "korkak" olan bir kelimeyi seçmiyoruz. Bu blogun ismi de kaderini çizmiş meğer:

Küçük bir öykü bu
Küçük bir herkesin başından geçen

Hani canım bir kadın
Ve bir erkek varmış
Ayrılmadan önce
Birbirini çok çok çok seven

Hiç ayrılmayacakmış gibi
Hiçbir sey yapmadan
Sadece düşleyen

İşte öyle bir kesit
Minik bir parantez
Tirnak içinde hepimizin başından geçen
Bildik o küçük küçücük öykülerden

Küçük bir öykü bu
Herkesin başından geçen
Hay allah ne oldu dedirten
Gül gibi geçinip giderken

Küçük bir öykü bu
Küçük bir herkesin başından geçen

Hani canım bir kadın
Ve bir erkek varmış
Ayrılmadan önce
Birbirini çok çok çok seven

Her şey yolundaymış gibi
Sırtüstü uzanıp keyfini düşünen

İşte öyle bir kesit
Minik bir parantez
Tirnak içinde hepimizin başından geçen
Bildik o küçük küçücük öykülerden

Küçük bir öykü bu
Herkesin başından geçen
Hay allah ne oldu dedirten
Gül gibi geçinip giderken

7 Haziran 2013 Cuma

#direntürkiye

10 gündür değişik bir dönemden geçiyoruz. Sonucu ne olur bilinmez; ama tarihe tanıklık ediyoruz. Bu rüzgarın lehimize sonuçlanmasını; kendi geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği, tutuklu gazeteciler, faili meçhul cinayetler, haksızlığa uğradığını düşünenler, hayatını gönlünce - kendi tercihleri doğrultusunda özgürce yaşayamadığını düşünenler, parkta sevgilinin omzuna yasladığı başının saçlarını okşamayı sevenler, akşamları birer keyif birası içenler için huzur dolu günleri getirmesini ümit ediyorum.

Geçen hafta sonu biz de Güvenpark'taydık. Üzerinden neredeyse bir hafta geçti; ama herşey o kadar canlı ki zihnimde. Güvenpark'ın neredeyse bütününü saran kusmuk kokusu, dört bir yandan atılan gaz bombaları, polisin bizi kıstırmak için sağdan sola, soldan sağa yer değiştirmesi, her şeye rağmen insanların coşkusu, umutla parlayan gözleri. Biz yalnızca gaz bombası yedik bolca, tazyikli su ile savrulma şerefine erişemedik. Şiddetin azı çoğu yok bana sorarsanız, bir kıvılcıma bağlı başlangıcı ve hepsinin tohumu nefret. Ama burada yaşanan neyin nefreti, kime karşı?

Güzel olan o tarafta şiddet arttıkça bu tarafta dayanışmanın ve kardeşliğin artması. Başka zaman olsa birbirine pek de ılımlı yaklaşmayacak gruplar ortak bir gaye için el ele veriyor. Gezi Parkı direnişi elbet bir gün sona erecek, dilerim o günden sonra da bizler gerek sporda, gerek siyasette bu kardeşliği yaşatmayı başarabiliriz.

Tüm bunların dışında, bugün benim doğum günüm. Adettendir ya, her sene bir bilanço çıkarılır. 7 Haziran 2012 ile 7 Haziran 2013 tarihleri arasında çok şey değişti benim açımdan. En önemlileri iş hayatımdaki değişikliklerdi. Çalıştığım şirkette çok daha aktif rol oynamaya başladım. Çok şey öğrendim, bunda patronlarımın katkısı çok büyük. Öyle müthiş insanlarla çalışıyorum ki, bilgileri, görgüleri, zarafetleri karşısında her gün hayrete düşüyorum, kalbimin taşmasına, gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. Abarttığımı düşünebilirsiniz, bense sadece çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

Bu işe başlarken istediğim tek şey öğrenmekti. 7 Haziran 2012'deki "Birço" ile aramda çok fark var bugün. Yine de hala eksiğim, hala cahil. Umarım 7 Haziran 2014'te bugünkü halimden çok daha ileride olduğumu yazabilirim.

Kendime karşı acımasızmışım. Sanırım bu özelliğimi pek kolay terk edemeyeceğim. Doğrusunu yanlışını bilmem, ben kalbimle yaşıyorum. Etrafımda insanların ad-soyadlarını söyler gibi yalan söylediklerine şahit oluyorum. Hem de öyle basit şeyler için ki.. Bu durum alışkanlığı gösteriyor, yadırgamamayı ve beni çok korkutuyor açıkçası.

Güvenebildiğiniz birisi var mı etrafınızda? Tek, TEK bir kişi... Sanırım benim güvenebildiğim tek varlık şu anda da kollarımın arasında olan bilgisayarım. Çok komik ama geçtiğimiz bir yıl boyunca hüznümü de, sevincimi de en yoğun onunla yaşadım ve işte yine bu yüzden, bu gece, bu saatte onunla duyurmak istedim sesimi. Evet çok zavallı bir durumdayım, farkındayım, bu durumun nedenlerini de bilahare konuşuruz; fakat birlikteliğimiz artarak devam edecek gibi görünüyor.

Neyse, diyeceğim şu ki; çevrenizde güvenebileceğiniz TEK BİR kişi dahi varsa çok şanslısınız demektir. BİR kişi olsun gözlerinizin içine bakarak "iyi ki varsın" diyorsa çok şanslısınız demektir. Hele bu iki kişi tek bir "bünyede" toplanmışsa sırtınız yere gelmez demektir.

Sizlere coşkudan kalbinizin taşacağı, mutluluktan gözlerinizin dolacağı, vücudunuzun sevgi ve heyecandan sımsıcak olacağı, gazsız, güneşli günler dilerim.

O günlere az kaldı #direnturkiye!!!!

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Akşam Yürüyüşü


Bu akşam eve biraz erken geldim (20:15 civarı). Yemek de hazırdı, hemen yedik. Sofradan kalktığımızda saat diğer günlere göre erkendi. Ne yapsam diye düşünürken yürüyüş yapmak geldi aklıma. Uzun zamandır yapmıyordum, sportif faaliyetleri artırmamız lazım artık.

Kulaklığımı taktım, müziğimi açtım, başladım yürümeye. Birkaç adım sonra şıp şıp damlalar düşmeye başlamaz mı?? Göz açıp kapayıncaya kadar hızlandı, damlalar irileşmeye başladı. Öyle keyifliydi ki yağmur altında yürümek, hayal etsem ancak bu kadar olurdu...

Sokak kedisi moduna girmem için yarım saat yetti bile. Geriye benim açımdan çok keyifli geçen bir yarım saat kaldı. Yaşadığını hissetmek lazım bazen.

14 Mayıs 2013 Salı

Yoganın Zararları


Hep faydalarından bahsederiz değil mi? Şöyle iyi, böyle güzel vs. vs.
İnanması zor ama bazı kötü yönleri de var yoganın. Örneğin;

Hayatınız gayet monoton ve odunumsu sürüp giderken duyularınızın açılmasına neden oluyor. Duygularınızı daha yoğun yaşamaya başlıyorsunuz ve her bir halta ağlamaya başlıyorsunuz. (bkz. bugün ateşlendiği için işe gitmeyen ve bunu "aklı kalmasın diye" akşam eve gelene kadar karısına söylemeyen kocaya verilen tepki)

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Alışveriş

3 haftadır her cumartesi yaz alışverişi yapmak için AVMlere gidiyoruz. Eşimi de peşimden sürüklüyorum tabi.. Gelin görün ki ne bir bluz, ne bir elbise, ne bir ayakkabı.. İnsan hiçbir şey mi beğenmez! İnanın anlayamıyorum; ben mi modadan çok uzaklaştım, moda mı dünyadan??

Tamam yaz geldi, çiçek böcek desenli kıyafetler çıksın ortaya ama mor babet üstüne sarı gülden toka nedir yaa??! İnsan bunu işe giderken giyemez o kesin de üniversite öğrencisi okula giyer mi, ya da herhangi bir kadın sinemaya giderken??

Herhalde modadan ve dünyadan uzaklaşan benim..

Yine elim kolum boş dönünce canım sıkıldı işte... Pöffff

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Altın Bilezik


Bugün itibariyle bir altın bileziğim oldu. Önümüzdeki günlerde ilkiyle bağlantılı olarak 3 bilezik daha gelecek!!

Şirketimizin Kalite Sorumlusunun ayrılması nedeniyle kalite işleri benim üstüme kalmıştı, Aralık ayında da apar topar, pek ne yaptığımın da bilincinde olmayarak, denetime girmiştim hatırlarsanız. Şantiye havasını da ilk orada solumuştum hatta. İşte o zaman demiştim ki, önümüzdeki sene bu işi adamakıllı yapmalıyım.

Biraz gecikmeli de olsa gün itibariyle bu hedefimin ilk adımını tamamlamış bulunuyorum. TSE tarafından verilen ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi Temel Eğitimi'ne katıldım geçtiğimiz 3 gün boyunca. Faydalı bir eğitim oldu. Kalite Yönetim Sisteminin temel prensiplerini, mantığını öğrendik. Standardın maddelerini dinledik, bu maddelerin hangi noktalarda birbirleriyle kesiştiğinin resmini çizdik. ISO 9000 artık her tür işletme için olmazsa olmaz. Bizim halihazırda kurulu bir sistemimiz var; fakat onu etkin kullanabilmek ve kullandırabilmek için sistemin içerisinde olmak yetmiyor. Onu yönetecek bilgiye sahip olunması lazım. Bu eğitim ile ilk adımı attım dediğim gibi.

Yarın ikinci adımıma başlayacağım; Dokümantasyon Eğitimi. Üçüncü adım; Süreçlerin İyileştirilmesi, dördüncü adım; İç Tetkik Eğitimi.

Toplam 10 iş günü süren bu eğitime katılarak hem ben ciddi bir fedakarlık yapıyorum, hem de iş yerim. Müdürlerim tereddüt dahi etmeden beni bu eğitime gitmem için desteklediler. Şanslı mıyım? Evet! Bunun karşılığını vermeli miyim? Kesinlikle!!

İçimde heyecan patlamaları var...
Sevgiler..

4 Nisan 2013 Perşembe

Küçüğüm


Ne çok şey var şu hayatta bilecek...

Ve biz ne kadar azını bilebiliyoruz...

Sizden çok bilen birinin yanında siz de küçücük olmuyor musunuz?

İçtenlikle bilmiyorum demek ne zor bazen...

Öyle zamanlarda işi şımarıklığa vurmaya çalışır mısınız siz de?

Ben, bana bilmediklerimi öğretmek konusunda istekli birinin yanında olduğum için şanslıyım.

Çoğu zaman da bilmiyorum diyorum ya da sadece susuyorum.

Yine de nereye kadar...

Daha fazla küçültme beni ne olur...

Bu posta da bu şarkı yakışır!

17 Mart 2013 Pazar

Benden Haberler


Ne haftaydı!

Kaç haftadır ne hafta!!!!

Dünyadan koptum, ne oluyor ne bitiyor haberim yok. Dünya yansa kül olsa, Şirket binası yıkılmadığı sürece farkedebileceğimi zannetmiyorum.

Bir ihale için dosya hazırlıyorduk, ben hazırlık sürecine diğer arkadaşlarım kadar dahil olmasam da dün son kontrol ve dosya kapama sürecine epey dahil oldum. Gece 2'ye kadar!! Dün akşam için Sevgilimle programımız vardı, bu nedenle o da gelmiş bulundu, yardım da etti, iyi ki gelmiş. Gruptaki arkadaşlarımızdan birisinin 2 aylık bebeği var, bir ara anne ile bebek geldiler, biraz gezdiler dolandılar sonra kızcağız bu işin sonunun gelmeyeceğini anlayıp eve döndü.

Sonuç itibariyle güzel bir dosya hazırladık, hayırlısı diyelim. Bu aralar iş dışı bir konuyla pek iştigal edemiyorum. Geçen ay saçlarımı kızıla boyatmıştım iş dışı yapabildiğim iki şeyden biri piyano kursum, diğeri saç boyamı yeniletmek. Kadın olmak böyle bir şey herhalde; saçımı yanlış zamanda boyatmış olduğumu biraz geç anladım maalesef.

Merak edenler için piyano güzel gidiyor. Annemlerdeki piyanoyu henüz evimize taşıyamamış olsak da hayali piyanom ile pratik yapıyorum. İşe de yarıyor yani. Nota okumada sıkıntım var biraz, fa anahtarını tutamıyorum aklımda. Tabi bunda yalnızca dersten önce 1 saat çalışabiliyor olmamın da olumsuz katkısı var.

Hayatımdan, işimden memnunum, bu bana enerji ve güç veriyor. Böyle bir eşim olması da... O olmasa hiçbir şey yapamazdım. Seni Seviyorum Sevgilim...

17 Şubat 2013 Pazar

Sonbahar Depresyonu

Bu sene sonbahar depresyonu moduna biraz gecikmeli girdim.


Üç gün önce arabayla kaza yaptım ben, tam Sevgililer Günü'nde evet. İşe gitmek için çıktım evden, yokuş aşağı bir yol var, biraz hızlı iniyordum kabul. Önümde bir araba vardı fakat epey mesafe de vardı aramızda. Önümdeki arabanın önündeki minibüsümsü şey durdu. Önümdeki araba da durdu. Ben onların durduğunu biraz geç algılayabildim. Geç frene basınca duramadım, sonuç malum...

Tabii Allah beterinden saklasın, ciddi bir şey yok. İkimizin de tamponlar gitti, arabaları çektiler götürdüler. Kasko olduğu için o da dert değil zaten. Ceremesini yenileme döneminde çekeceğiz, fakat ben duygusal olarak çok etkilendim.

Günlerdir 2de 3te yatıyorum yine. Güya çalışıyorum. Bazen bilgisayar başında uyuyakalıyorum. Saçma sapan bir düzensizliğe girdim yani. Kaza için uykusuzluğumu bahane etmeyeceğim; çünkü o yolda hep biraz hızlı gidiyorum. Sadece önümde giden araba varsa, aramızda mesafe bile olsa, mutlaka frene basar yavaşlardım. Bunu düşünemedim.

Çarptığım arabanın sürücüsü de kadındı. Ben hemen eşimi, babamı aradım. Evin çok yakınında oldu zaten. Kadıncağız aşırı bir tepki göstermedi, o da şoktaydı zaten. Ben arabadan iner inmez çarptığım arabanın arka koltuğuna baktım, camda "çocuk var" zımbırtısı vardı çünkü. Allah'tan çocuklar arabada değildi. Sonra babamla eşim geldiler. Melih bana sarılıyor, teselli ediyor. Kadın demez mi benim çağırabileceğim bir eşim bile yok diye! Hadiii, bir o ağlıyor bir ben ağlıyorum. İkimiz de dağıldık. Neyse o da babasını çağırdı ama yaşlı başlı bir adam geldi. Hadi ben bu sefer iyice kahroldum sabahın köründe getirdim sizi buraya diye. İşte olayın maddi tarafı değil ama manevi tarafı çok ağır bastı.

Şans eseri ikimizde de bir ağrı sızı yok. İlk gün kendimi sıkmış olduğumdan benim biraz boynum ağrıdı, geçti. Benim arabam 15 günde çıkacakmış, diğer araba Honda Jazz'dı, parçaları Japonya'dan gelecekmiş o yüzden 1,5 ayda çıkacakmış. Yedek araç falan bir şekilde halledeceğiz bakalım...

Tabii bu olaydan çıkarmam gereken dersler var. Öncelikle uykuya önem vermek, dinlenmek, iyi beslenmek lazım. Son zamanlarda biraz aceleci bir insan olduğumu fark ediyorum. Bunun iş yoğunluğu ile alakası nedir bilmiyorum, yani işte sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışırken, bu telaş normal hayatıma da yansımış durumda. Buna gerek yok tabii ki. Her şeyi biraz daha ağırdan almaya karar verdim. Trafikte inanın ki çok dikkatliyimdir; fakat daha sakin olacağım.

Tabi yaşanan bu olayın benim beynimdeki ucunun "zaten ben niye geldim ki bu dünyaya" sorusuna dayanmaması imkansızdı! Günlerdir, ben zaten çok başarısız bir insanım, ben beceriksiz olduğum için işlerimi yetiştiremiyorum, o yüzden böyle gece gündüz çalışıyorum, yoksa anormal bir iş yüküm yok, yok yok ben konuşacağım bana iş vermesinler, daha becerikli birisini bulsunlar, ben ne işe yararım ki zaten, şurada ölsem gitsem kimin umurunda olur, ben en iyisi atayım kendimi aşağıya vb. soru ve yorumlarla beynimi kemirmekteyim. Aferin değil mi?

Yaşanan olay kötü bile olsa insanların yardımlarını, desteklerini, beni güldürmek için yaptıklarını görmek güzeldi. Babam ve güzel eşim tabii ki tüm işlerime koşturup durdular, ben bir şey yapmadım bile... Kadını da arıyorum arada hal hatır sormak için.

Sonuç itibariyle bu yılın teması şu olacak galiba: "bu sana ders olsun, Allah beterinden saklasın". Hayattan ders alma sırası biraz gelmiş meğer. Öff neyse, hadi 2013 bir an önce yaşan da git..

8 Şubat 2013 Cuma

Tüketici Davranışları


Hafta sonu bozulan saç kurutma makinemizin yerine yenisini almak için alışveriş merkezlerinde dolaştık. Tüm markalar toplu olarak bulunduğu için Teknosa'ya da bakalım dedik. Gerçekten birçok marka ve model vardı. Görevliye birkaç tanesi hakkında soru sorduk ama hepsi için de soru soramıyorsunuz. Bir de alacağımız şey saç kurutma makinesi altı üstü..

Mağazalar arasında gezerken kendimi şöyle derken buldum: "eve gidince internetten bir şey seçer alırız, böyle gezmek çok zor".

Hatırlar mısınız "online alışveriş" yeni yeni duyulmaya başladığında, ki ben ilk Migros reklamları ile "bu da neymiş" demiştim, "bu icatlar Türk insanına uygun değil, Türkler dokunarak seçmeyi sever, pazar pazar dolaşmak ister" deniyordu. Ben de böyleydim şahsen, görerek deneyerek almayı tercih ederim. Ne ara online alışverişi tercih eder oldum bilmiyorum.

Kıyafetti, indirim kuponlarıydı derken görmediğimiz şeylere para vermeye alışıyoruz. Mesela Migros'un online alışveriş reklamı ilk çıktığında "bu uygulama yaşlı teyzeler için yararlı olur" derken, şimdi market alışverişinin kapıma gelmesi fikrini hiç de yadırgamıyorum.

İşte tercihlerimiz, alışkanlıklarımız böyle böyle değişiyor. Z kuşağı acayip bir şey olacak...

30 Ocak 2013 Çarşamba

Do Bir Külah Dondurma


Güneşli kış günlerinden herkese merhaba,

Evet bu aralar mutluyum, heyecanlıyım, aceleciyim. Geçen hafta sonu bir delilik yaptım ben, on yıllar öncesinden kalma bir işi devam ettirmek için ilk adımımı attım. Söyleyeceğim ama gülmek yok tamam mı? Moral bozmak da yok, lakin bulutlarda uçuşan hayallerim yok.

Ben 5 yaşımdan beri piyano çalar(d)ım. Çok değerli hocalarım da oldu ve iyi bir seviyeye gelmiştim diye hatırlıyorum. Derken hepimizin hayata küsmesine neden olan ÖSS dönemi geldi çattı. Ben de dershanedir, üniversitedir, iş hayatıdır derken bir baktım ki piyano tuşlarına son dokunuşumdan bu yana 10 yıldan uzun zaman geçmiş.

Nereden demeyin, son günlerde bir piyano sevdası çıktı işte. Pazar günü Ankara'daki piyano kurslarını araştırdım. 1-2 yerle görüştükten sonra Hayal Sahnesi'nde derse başlamaya karar verdim. Bu Cumartesi ilk dersime gideceğim. Önce seviyem belirlenecek, sonra da başlayacağız işte. Gerçekten heyecanlıyım, ben severdim piyano çalmayı. Bakalım müziği hissedebilecek miyim yine :) En başta da söylediğim gibi "konser vereceğim" diye uçmuş değilim.

Bu arada Hayal Sahnesi hakkında kısa bir bilgi, London College of Music'in Ankara'da yetkili tek sınav ve eğitim merkezi. Piyano kursunda 8 seviyeyi tamamladıktan sonra LCM sınavına girerek tüm dünyada geçerli müzik lisesi diploması alabiliyorsunuz. Nasıl 2013 için güzel bir hedef mi?

Bu arada 2013 yılının İkizler Burcu için çok güzel geçeceğini duydum. Çok çalışacakmışım ama karşılığını alacakmışım. Ben çalışma kısmı için hazırım, çalışıyorum da. Karşılığını ise sadece mutlu ve kafası rahat bir insan olarak almak istiyorum.

İlk dersin nasıl geçtiğini anlatırım. Belki size de ilham vermiş olurum..

Sevgiler

23 Ocak 2013 Çarşamba

Sertifikalı Sushiciiii


Bu akşam Gazi Osman Paşa Quick China'da sushi kursuna katıldım. "2,5 saatlik bir kursta ne öğrenilir ki" diyordum ama sushinin temelini kaptım.

İlk adım malzemeleri tanımaktı, tanıttılar. İkinci adım tarifleri almaktı, anlattılar, üçüncü adım pratik yapmaktı, yaptık. Çok keyifli bir akşam oldu. Katılmak isteyenlere www.sehirfirsati.com adresinden indirimli eğitim fırsatlarını takip etmelerini öneririm.

Yukarıda gördüğünüz sushileri ben yaptım. Malzemelerin de Metro gibi büyük alışveriş marketlerinde bulunabildiğini öğrendim. Bundan sonra evde sushi partileri vermeye başlıyorum, haberiniz olsun, beklerim.

Sevgiler...

20 Ocak 2013 Pazar

Kadınlar - Erkekler


Dün akşam Cem Yılmaz'a gittik. Gösteriyi film gibi izlemek tuhaf olsa da çok güldük yine.

İlk bölümde kadın erkek ilişkilerini anlattığı bir bölüm vardı. Biz de sinemaya gitmeden önce saçma bir konuda atışmıştık biraz. Melih'e göre benim inatçılığım ve kararsızlığım yüzünden, bana göre onun anlayışsızlığı yüzünden. Üstüne filmde bu konu geçince daha komik oldu.

Bugün kendim üzerine düşündüm biraz, inatçı olduğumu biliyorum da, gerçekten çok mu kararsızım diye. Galiba biraz öyleyim ve evet bu karşıdakini deli edebiliyor. Ya da bir olay karşısındaki tutumum o andaki ruh halime göre değişebiliyor. Mesela bir gün ev işleri konusunda bana yardım etmemene içerlerken, başka bir gün yardım etmek istediğinde yaklaştırmayabiliyorum.

Tamam erkekler bizi anlamıyor da, biz de ne istediğimize bir karar vermeliyiz artık. Onlardan aklımızı okumalarını beklememeliyiz değil mi?

Kafanı karıştırdığım için özür dilerim Sevgilim, söz daha kararlı / tutarlı olacağım :)

17 Ocak 2013 Perşembe

Yine Kış Yine Doğalgaz


Yok yok biz akıllanmayacağız!

Dün gece yine doğalgazsız kaldık. Eşim eve gittiğinde bir bakmış ki gaz bitmiş. Aradı beni, buluştuk, Kızılay'a gittik, gaz aldık, eve döndük. Hadi yükleyelim hemen dedik; ama nerde? Ekranda bir yazı "Geçersiz". İnternette araştırdım biraz, kart bozuldu demekmiş bu mesaj. Kartımızın değiştirilmesi gerekiyor yani. Sizin anlayacağınız ben bu akşam Başkent Doğalgaz yolcusu. Umarım kartın değiştirilmesi kolay bir işlemdir de bir de orada uğraşmam.

Bari bu yazı kırmızı olsun, ondan ısınırım belki biraz :)

11 Ocak 2013 Cuma

Hala Bizim Bedenimiz Bizim Kararımız!


Ayşe Arman'ın iki gündür yazdıklarını okuyor musunuz? Okumadıysanız buradan başlayabilirsiniz. Nasıl bir vahşettir bu? Vahşet bile hafif kalır, hangi kelime tanımlar ki yapılanları?

Dedik ki, "Benim Bedenim Benim Kararım"

Hiç, bir kadın isteye isteye güle oynaya gider oturur mu o kürtaj masasına? Herkesinki bir çeşit zorunluluktan. Tabi ki istenmeyen gebelikler olmasa iyi; ama o zaman hastalıklar da olmasın, kazalar da.. Hayat herkese farklı şeyler yaşatıyor maalesef. İnsanlar zaten başlarına gelen binlerce olayla baş etmeye çalışırken bir de bunu zorlaştırmak, işkence etmek neden?

Devlet hastanelerinde kürtaj yaptırmak isteyen kadınlara narkoz vermiyorlarmış. Kimi doktorlar açık açık söylemiş "sen misin benim bedenim diyen, cezasını da çekeceksin" diye. Bu neyin kini? Sen kimsin de beni cezalandırıyorsun? Ne saçma sapan bir dünyadayız.

Çocuklarımız için korkuyorum, çocuk sahibi olmak istiyorum ama istemiyorum.

Üzgünüm...

9 Ocak 2013 Çarşamba

Bu Arada

Umarım 2013'ünüz güzel başlamıştır.

Uykusuzluk


Son birkaç gündür uykusuz kalma limitimi ölçüyorum adeta..

Şirketimizde yoğun miktarda çeviri yapılması gerekti. Çevirilerin bir kısmını tercüme bürolarına gönderdik fakat belge o kadar çok ve zaman o kadar azdı ki, yeminli tercüman olarak, ben de destek oldum. Son 1,5 hafta içerisinde aralıksız 3 gece sabahladım (yalanım olmasın koltukta 1'er saat uyudum her gece), pazar dahil olmak üzere ofisten çıkmadım. Tureng "en çok girdiğim siteler" arasında 1 numaraya yerleşti! Ee, konu teknik olunca İngilizce bilgisi de bir yere kadar.

Çeviri işi keyifli fakat zor. Neyse ki; ucu ucuna da olsa zamanında yetişti her şey. Bu 1,5 haftadan bana kalan uykusuzluk sınırlarımı zorlamam, İngilizce pratiği ve zaman zaman iğne gibi batan bir sırt ağrısı oldu.

Bir de bu hafta masama bir demet nergis aldım. Hep istiyordum masamda bir demet çiçek olsun üşenmekten, ertelemekten alamamıştım bir türlü. Çiçekçi de ofisin hemen yanı halbuki.. Çevirilerden bunalınca hava almaya çıkıp bir demet nergis ile döndüm ofise. Ne de güzel oldu, mis gibi kokusu geliyor şu anda burnuma...

Size de mis kokulu günler diliyorum...

2 Ocak 2013 Çarşamba

Yıl Ortasına Gelmeden


Şu an önümde duran sayfalar dolusu çeviriyi yapmak için bilgisayar başına oturmuş olsam da, bir yeni yıl postu yazamamış olmanın verdiği vicdan azabı her daim kalbimde olduğundan, birkaç cümle ile de olsa iyi dileklerimi sizlerle paylaşmak istedim.

2013 hepimize, ülkemize huzur getirsin, mutluluk, adalet getirsin. Bir arkadaşım yazmış "yeni yılda çocuklar annesiz kalmasın" diye. Evet çocuklar annesiz, anneler çocuksuz kalmasın.. Biz birlikteliği, dayanışmayı bilmeyen bir toplum değiliz, yeni yılda daha çok hatırlayalım eski, güzel değerlerimizi. "O, Bu, Şu" demeyelim, "BİZ" diyelim.

Huzur bu hayattaki en önemli denge bence. İnsanın içinde huzur olduktan sonra ne başkasının yediğine, içtiğine, yaptığına karışır, ne kendini mutlu etmek için yanındakine, sağındakine, solundakine sataşır. Herkesin yaşam tarzına saygı duyar, bastırılmış öfke, haset barındırmaz kalbinde. Kendini "daha iyi, güzel, akıllı, ... vb." göstermek için yalanlara da başvurmaz. Uzun lafın kısası, bu sene herkes huzurlu olsun, bizim huzurumuzu da bozmasınlar!

Sevgi tabii ki olmazsa olmaz. Herkes sevdiğinin yanında geçirsin bu seneyi ve her seneyi. Uzaklıklar, mesafeler, engeller olmasın. Yalanlar da olmasın. Sarıldı mı kalpten sarılsın herkes birbirine.

Dedikodu geçen senede kalsın mümkünse.. Dedikodu yapanın dili kopsun :)

Hayvanları sevelim, onların da hissedebilen, anlayabilen canlılar olduklarını, en az bizler kadar yaşamaya hakları olduğunu unutmayalım. Kalp kırmak sadece insanlar arasında olmaz, hayvanların kalplerini kırmak ise çok daha günah.

Bu sene bol müzik olsun hayatınızda; neşeli, tempolu, bol enstrümanlı müzikler. Ve bol bol fotoğraf çekin, bol bol anınız olsun 2013'e dair.

1-2 post önce de yazmıştım ben kendime ve isteyen herkese bilgi diliyorum. Bu hafta sonu da ilk adımımı atıyorum, İstanbul'a Mali Tablolar Analizi eğitimine gitmeyi planlıyorum.

2013 hem çok planlı hem de plansız olsun. İşlerimizi planlayarak çalışalım, başarılı olalım; ama o planlara uyacağız diye hayatı bir kenara atmayalım. Kafamıza esti mi çıkalım, gezelim, coşalım.

Yepyeni arkadaşlıklar kuralım, bir sürü insan tanıyalım. Bu insanlardan çok şey öğrenelim, biz büyüyelim.

Ben bu sene bunların yarısını bile yapabilsem hayatımın akışını değiştirecek bir sene geçirmiş olurum. Bu sene hiçbir şeyi ertelemeyelim, hiçbir eşyamızı "özel günler için" saklamayalım. Klişeleştiği için unutup gidiyoruz arada; fakat yaşadığımız her gün özel.

Dilerim 2013 çevrenizin neşe, mutluluk, sağlık ve huzurla dolduğu, sevdikleriniz tarafından sarmalandığınız bir yıl olur.
Öpücükler...