2 Kasım 2010 Salı

En Güzel Hediye

Bugün 1. ay dönümümüz... Tam 1 aylık evliyiz bugün.

Herkes böyle mi hisseder bilemiyorum ama ben düğün stresini, heyecanını ancak atabildim. Balayındayken düğün kabusları görüp durdum, kanter içinde uyandım sabahları. Sonra ofiste bilgisayar başında sürekli blogları okudum, "şunu da yapabilirdim, bunu da yapabilirdim" diye. Allah'tan "yapmasaydım" dediğim bir şey olmadı. İnsan o "prenses" modundan da çıkamıyor. Herşeyin odağı olma, tek olma psikolojisine çabuk alışıyor. Mesela işe başladığım ilk hafta iş çıkışı dolmuşa gidiyordum. Karşıdan karşıya geçeceğim, ileriden de bir araba geliyor. Geçsem geçerim ama hızlı da geliyor. Ben "naapsam" tereddütü içindeyken araba kornasının sonuna kadar basıp beni durdurdu zaten. Ben de içimden "şimdi gelinlikli olsaydım durup yol verirdin amaa..." diye düşündüm.

İnsan herkes düğünü konuşsun, sorsun istiyor. Herkese tekrar anlatayım o günü baştan sona, anlatırken de yaşayayım istiyor. Ya da bir tek bana mı oluyor bilmiyorum?? Aylarca kafa yorduktan, düşündükten, özendikten sonra 3-4 saat içerisinde herşeyin bitmesini sindiremiyorum belki de. Ama bu hisler, bu duygu yoğunluğu da zamanla hafifliyor ve "normal insan" pozisyonuna geri dönülüyor sonunda. Artık ben de normal hayatıma dönmüş bulunmaktayım. ama 1. aydönümümüzde de anmadan geçmek istemedim.

Ev hayatına alıştık sayılır. Zaten alışmama gibi bir lüksünüz yok. Balayından dönünce bavuldan çıkanları yıkamakla başlıyor işler, "akşama ne yiyeceğiz", "bardaklar yıkanmış mıdır acaba", "koltuğun üstündeki kutuları indirmeli oturacak yer yok", "bir tane tencere kirlettik makinede kurumasın elde yıkayıveririm hemen..." derken bir bakıyorsunuz ki ev işleri ciddi ciddi başlamış. Bunların hepsini keyif alarak yapmak güzel, beraber yapmak daha da güzel. Sevgilinin "ben daha önce hiç havuç soymadım kiii" demesi güzel, "bu süpürge nerden çalışıyooo" demesi güzel, hayalini kurduğun günleri yaşamak çok ama çok güzel. Akşam yorgunluk çayını Kocacığın elinden içmek de çok güzel. Ama hepsinden güzeli birbirimizin nefeslerini dinleyerek uyumak, uykunun ortasında yanındakinin tekmesiyle uyanmak (çoğunlukla tekme atan ben oluyorum) ya da pazar sabahı Kocacığın çaktırmadan kalkıp kahvaltı için tepsi pizzası araması... :)

Evlilikle ilgili benim en büyük korkum yemek yapma faslıdır. Diğer her işi severek yaparım, ütü yapmaya bile bayılırım. Aslında yemek yapmayı da severim, nasıl yapılacağını bilsem... İş başa düşünce ister istemez öğreniliyor işte. Dün akşam da kabak yemeği yapmıştım, kıymalı. Sevgilim yemeği öyle sevdi öyle sevdi ki ikinci tabağı istedi. Bu da benim için en güzel aydönümü hediyesi oldu tabi :)))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder