Öyle olmalı yani.
Herkes iyi, ben kötü olduğuma göre, herkes doğru, ben yanlış olduğuma göre, sorun kimsede değil bende olmalı.
Canım blogumu ofisin dedikodu kazanına dönüştürmek istemiyorum; fakat öyle şeyler olup bitiyor ki artık dayanamıyorum. Şunu anladım ki çalışmaya başladığınız yerde ilk sene işe alışma ve herkese dedikodu malzemesi olma dönemi. Bu dönem içerisinde zaten herkesi yeni yeni tanımaya başlayacağınız için sürece müdahale şansınız pek yok. İlk seneden sonrası ise artık dedikodu üretmeye başlamanız veya en azından dönen dedikodulara dahil olmanızı gerektiren ve hiç bitmeyen bir süreç. Bu sürece direnirseniz, yani "yok ben dedikodu yapmam" derseniz, dedikodu malzemesi olmayı kabullenmişsiniz demektir.
Bir sigara reklamı var hani, "hiç kimse işi ve sağlığı arasında tercih yapmak zorunda bırakılamaz" diyor, kendimi tam da bu noktada hissediyorum artık. Düşünün ki, sohbet ettiğiniz, güvendiğiniz birkaç kişiye birşeyler anlatıyorsunuz laf olsun diye. Hemen mi yayılır bütün ofise? Sonra siz bu insanlarla iletişiminizi sınırladığınızda bu sefer "soğuk" oluyorsunuz, "suratsız" oluyorsunuz, daha neler neler. "Burnu havada" bile olmuştum bir seferinde. İnsan bu duruma bir gün katlanabiliyorken ertesi gün dayanamıyor, nefes alamıyor. Bu sefer de "sinirli"ye çıktı mı adınız, hayırlı olsun. Bu yüzden artık ne olursa olsun kimseyle "merhaba merhaba" dan öteye gitmemeye karar verdim.
Kendileri nasıl? Öğlen herkesin yemek yediği bir kafemiz var ofisimizde, sohbet muhabbet gırla. Üst rütbelerden birisi de orada diyelim ki, herkes nasıl sevimlii, güleeçç. Şekerlik abidesi mübarek. Adam kafeden dışarıya adımını attığı anda "asıl" muhabbet dönmeye başlıyor. Ben bu ortamlarda geriliyorum, daralıyorum, sinir basıyor. İşte konuşmayıp, "konuya" dahil olmayınca da "kötü" oluyorum.
Bir de herkesin afrası tafrası. Stajyerinden temizlikçisine herkes mi laf sokar yaa? Biri gelir salak muamelesi yapar, anladığımdan emin olmak için 3 kere tekrar eder her lafı, öbürü gelir boşta duran bardakla çay içince "bardağın üzerine kondu" der herkesin ortasında, başkası onun işinden önce başkasınınkini yaptığım için bir hışım alır önümden kağıtları. Nedir bu yaa?? Kimin hayrına neyi çekiyorum yani... Birşeyleri gerçekten yanlış yapıyorsam beni seven birisi de çıksın onu söylesin, ben kendimi düzeltmeye çalışayım.
Yok yok böyle olmayacak, güzel şeyler düşünmek lazım, bahar geliyor, çiçekler açıyor, haftasonu başlıyoor, gibi...
Herkes iyi, ben kötü olduğuma göre, herkes doğru, ben yanlış olduğuma göre, sorun kimsede değil bende olmalı.
Canım blogumu ofisin dedikodu kazanına dönüştürmek istemiyorum; fakat öyle şeyler olup bitiyor ki artık dayanamıyorum. Şunu anladım ki çalışmaya başladığınız yerde ilk sene işe alışma ve herkese dedikodu malzemesi olma dönemi. Bu dönem içerisinde zaten herkesi yeni yeni tanımaya başlayacağınız için sürece müdahale şansınız pek yok. İlk seneden sonrası ise artık dedikodu üretmeye başlamanız veya en azından dönen dedikodulara dahil olmanızı gerektiren ve hiç bitmeyen bir süreç. Bu sürece direnirseniz, yani "yok ben dedikodu yapmam" derseniz, dedikodu malzemesi olmayı kabullenmişsiniz demektir.
Bir sigara reklamı var hani, "hiç kimse işi ve sağlığı arasında tercih yapmak zorunda bırakılamaz" diyor, kendimi tam da bu noktada hissediyorum artık. Düşünün ki, sohbet ettiğiniz, güvendiğiniz birkaç kişiye birşeyler anlatıyorsunuz laf olsun diye. Hemen mi yayılır bütün ofise? Sonra siz bu insanlarla iletişiminizi sınırladığınızda bu sefer "soğuk" oluyorsunuz, "suratsız" oluyorsunuz, daha neler neler. "Burnu havada" bile olmuştum bir seferinde. İnsan bu duruma bir gün katlanabiliyorken ertesi gün dayanamıyor, nefes alamıyor. Bu sefer de "sinirli"ye çıktı mı adınız, hayırlı olsun. Bu yüzden artık ne olursa olsun kimseyle "merhaba merhaba" dan öteye gitmemeye karar verdim.
Kendileri nasıl? Öğlen herkesin yemek yediği bir kafemiz var ofisimizde, sohbet muhabbet gırla. Üst rütbelerden birisi de orada diyelim ki, herkes nasıl sevimlii, güleeçç. Şekerlik abidesi mübarek. Adam kafeden dışarıya adımını attığı anda "asıl" muhabbet dönmeye başlıyor. Ben bu ortamlarda geriliyorum, daralıyorum, sinir basıyor. İşte konuşmayıp, "konuya" dahil olmayınca da "kötü" oluyorum.
Bir de herkesin afrası tafrası. Stajyerinden temizlikçisine herkes mi laf sokar yaa? Biri gelir salak muamelesi yapar, anladığımdan emin olmak için 3 kere tekrar eder her lafı, öbürü gelir boşta duran bardakla çay içince "bardağın üzerine kondu" der herkesin ortasında, başkası onun işinden önce başkasınınkini yaptığım için bir hışım alır önümden kağıtları. Nedir bu yaa?? Kimin hayrına neyi çekiyorum yani... Birşeyleri gerçekten yanlış yapıyorsam beni seven birisi de çıksın onu söylesin, ben kendimi düzeltmeye çalışayım.
Yok yok böyle olmayacak, güzel şeyler düşünmek lazım, bahar geliyor, çiçekler açıyor, haftasonu başlıyoor, gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder