9 Mart 2010 Salı

Bir Hazin "Veda"

Sanatsal faaliyetlerimize devam ederek bu pazar günü Zülfü Livaneli'nin yazıp yönettiği Veda filmine gittik. Atatürk'ün hayatını Salih Bozok'un anıları üzerinden anlatan bir filmdi.

Film 10 Kasım sabahı saat 7:00 sularında başlıyor. Herkes endişeli, Salih Bozok hem telaşlı, hem ümitli. "Bugüne kadar neleri oldurdun, bunu da başarırsın" diyor Atatürk'e; fakat kendini herşeye hazırlamış ve kararını vermiş. Oğlunu çağırıyor makamına ve diyor ki: "Atatürk'e birşey olursa ben de peşinden gideceğim. Evin erkeği sen olacaksın." 15 yaşı civarındaki bir çocuk için bunu pat diye duymak çok zor tabiki. Salih Bozok da bunun oğluna ağır gelmiş olabileceğini düşünüyor ve kararının ardında yatan arkadaşlığı, yoldaşlığı bir mektupla anlatmaya karar veriyor oğluna.

İşte Veda böyle başlıyor, bir babanın oğluna vedasıyla.. Öleceğini bilen bir kişi geride bıraktıklarına ne anlatır 3-5 sayfalık bir mektupla? Hele de bu kişi birisinin peşinden gidiyorsa... Bence tam da Zülfü Livaneli'nin aktardıklarını anlatır. Gurur duyduklarının yanı sıra üzgünlüklerini, pişmanlıklarını, hasretlerini anlatır. Onca yıl içinde sakladıklarını, söylemediği için sebep olduğunu düşündüğü şeyleri anlatır. Bir nevi günah çıkartır.

Ben şahsen filmi beğendim. Tabiki daha eklemeler yapılabilirdi, örneğin; içki sofralarındaki sohbetler, birbirinden güç almalar, yazılan mektuplar, bize daha sıkı bir dostluk yansıtılabilirdi, ama o zaman da filmin konusunun "Salih Bozok'un Atatürk'ün hayatındaki yeri ve önemi"ne kayma riski ortaya çıkardı. Veda filmi ise Atatürk'ün (aslında Atatürk değil, Mustafa Kemal demek istiyorum; çünkü film hayatının bu yönünü ortaya çıkarıyor. Yani kahramanlıklarından çok aşkları, üzüntüleri, kızgınlıkları, hasretleri, evlilikleri ve belki pişmanlıkları) hayatına odaklı. Öyleki Salih Bozok'un Mustafa Kemal'in yaveri olduğu iki cümleyle belirtiliyor; ilki ordudan ayrıldıktan sonra Mustafa Kemal'in "Salih Bozok'a telgraf çekin, yaverim olarak yanıma istiyorum" demesi, ikincisi de Salih Bozok'un "Paşa yaversiz gidemez" demesi.. Onun dışında "biz beraber şunları şunları yaptık" vurgusu yok filmde. Olsa daha mı iyi olurdu, bilemem..

Belli ki bu filme çok emek verilmiş; mekanlara, dekorasyona... Onikibin parçalık kıyafet koleksiyonu oluşturulmuş. Tüm bunların üzerine oyunculuklar da biraz daha iyi olabilirdi.. Çok basit birşey belki; ama mesela Fikriye Hanım'ı canlandıran Özge Özpirinçci'nin gerçekten ud çalıp türkü söylemediği, Latife Hanım'ı canlandıran Ezgi Mola'nın ilk kez piyano başına oturduğu öyle belliydi ki.. Yani, bu film 1 ay sonra da vizyona girebilirdi, oyuncular rollerini biraz daha özümseyebilirdi gibi hissettim.
Filmin resmi web sitesinde belirtilen, çekimlerin 7 haftada tamamlandığı. Sizce de kısa değil mi? Ancak, filmin en etkili sahnesi Latife Hanım'ın intiharıydı, o da ayrı...

Uzun lafın kısası Veda görülmesi gereken bir film; insanın ileride çocuklarına izletmek için arşivine koyabileceği bir film; fakat her 10 Kasım'da, 23 Nisan, 19 Mayıs veya 29 Ekim'de izlenebilecek bir klasik değil gibi..

Salih Bozok'un intihar girişimini bir de Can Dündar'dan dinleyelim:
10 Kasım'da Dolmabahçe'de Patlayan Tabanca

Sevgilerrr...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder