Sonunda muradıma erdim :)
Sanat, tiyatro, opera diye tutturan ben, kardeşimi ve Sevgilimi de peşime takıp, pazar pazar Şinasi Sahnesi yollarına düştüm. 72. Koğuş oyununu izleyeceğimiz için çok heyecanlıydım. Oyun hakkında çok fazla bilgi sahibi değildim, gazetelere yansıdığı kadarıyla konusunu biliyordum; fakat gerçek hayattan bir kesit anlatması ve edebiyatımızın ünlü isimlerinden birinin eseri olması (Orhan Kemal) izlenmesi için yeterliydi diye düşünüyordum. Öyle heyecanlıydım ki Sevgilimi hasta yatağından kaldırıp, kardeşimi işyerinden 1 saat erken çıkartıp Şinasi Sahnesi'ne oturttum.
Oyunu Sadri Alışık Tiyatrosu sergiliyordu. Olay bir hapishanenin 72. Koğuş'unda geçmekte. Bu koğuşta insanlık suçu işleyen suçlular var, öyleki hiçbiri insan yerine konmuyor, kuru ekmeğin ötesi hayal olmuş. Oyunun küçük bir oyuncu kadrosu vardı. 7 kişiden oluşan erkekler koğuşu, 2-3 gardiyan, 6 kişiden oluşan kadınlar koğuşu. Aa bir de deri çizmeli hapishane ağası ve meydancısı vardı.. Konusu da tahmin edebileceğiniz gibi koğuştaki zavallılık, hayaller, kadınlar koğuşunu takipler vs.vs. Oyun, Kaptan (Yavuz Bingöl) karakteri üzerine kurulmuş, annesi Kaptan'a 200 TL gönderiyor, o parayla ilk iş etli kurufasulye pişiriliyor, yer yatağı alınıyor, çay demleniyor. Tabi tüm hapishane duyuyor Kaptan'ın parasını. Faydalanmak isteyen bir akıllı, "gel sana Fatma'yı (Azra Akın) ayarlayayım, evlenirsiniz, çocuklarınız olur" diye diye Kaptan'dan paraları tırtıklamaya başlıyor. Kaptancık zaten Fatma ile yatıp Fatma ile kalkıyordu, bu hayale de çabuk kaptırıyor kendini. Bir de koğuşun kabadayısı Berbat (Kerem Alışık) var ortalarda. Herkese sataşma modunda sürekli. Kumar merakı var ve her fırsatta Kaptan'ı, paraları kumarda "değerlendirmeye" yönlendiriyor. Sonunda aklını çeliyor, biraz kazanıyorlar. Oyunun sonunda, neden olduğunu hatırlayamadığım ya da zaten anlamadığım bir sebepten Kaptan'la Berbat karşılıklı oynuyorlar ve Berbat, Kaptan'ın herşeyini alıyor. Kaptan kışın soğuğunda, ki bilmem kaç yılın en soğuk kışıymış, şehre kurt inmiş, içliğiyle kalıyor. Oyunun sonunu söylemeyeyim de sürpriz olsun bari.
Şimdiii, oyun beklentilerimizi pek karşılamadı açıkçası. Benim beklentim neydi; en azından çıktığımızda "iyi ki gelmişiz" diyebileceğimiz, birkaç saatliğine de olsa etkisinden kurtulamayacağımız ve birisini gördüğümüzde "oyun 2 gün daha Ankara'da mutlaka gidin" diye tavsiye edebileceğimiz bir oyun olmasını isterdim. Oyun çok monoton geçti, yani olayın tek bir yerde geçmesi hep aynı konunun dönmesi demek değil ki.. Şöyle bir örnek vereyim, 2 saat izlediğimiz oyunda edilen küfürlerden herkesin annesi babası ne iş yapıyormuş öğrendik; ancak her biri hapse neden düşmüş öğrenemedik. Mesela Berbat, birisi ona Berbat dediğinde "bana Berbat deme ulenn" diye dayılanıyor, ama neden? Babası Berbat diyormuş da sinirlenip onu mu öldürmüş, ne bileyim, insan hayal kuruyor. Ya da Kaptan'la Fatma arasındaki aşk.. Tamam anlıyoruz ki düzmece ama izleyiciye yansıyan bir duygu yok.. Ben size desem ki "Kaptan Fatma'yı seviyor, her gece rüyasında görüyor, Fatma'da bunu biliyor ama Kaptan çok çirkin olduğu için hoşlanmıyor, zaten köyünde sevgilisi ve çocuğu var", bunu okurken hissettikleriniz izlerken hissettiklerinizle aynı.
Oyunculara gelecek olursak, Sevgilim çok doğru bir noktaya değindi, paylaşmadan edemeyeceğim. Bu kadar tiyatrocu varken neden Yavuz Bingöl ve Azra Akın oynadı bu oyunda? Hadi oynadınız bari hakkını verin, Yavuz Bingöl'ün sesi çıkmaz, ekşisözlük'te birisi yorum yapmış, "Azra Akın'ın selam sırasında sahnede kaldığı süre, oyun süresince sahnede kaldığı süreden uzun" diye. Çok çok doğru.. Ne bileyim, Kaptan elinde saz türkü söyleyen bir karakter olur, Yavuz Bingöl'ü koyarsın oraya; ama ortada hiç öyle birşey yok, çalan türküler de banttan. E o zaman? Ortada tiyatrocu mu yok yani.. "Aaaa Yavuz Bingöl oynuyormuuuuşş" diye gelen pek kimsenin olduğunu da zannetmiyorum..
Ama diğer taraftan yardımcı oyuncular harika idi.. İzleyiciye duygu hissettiren birileri varsa o da erkekler koğuşundaki diğer mahkumlardı. Oyunun anlamı onlarda saklıydı.. Oyunla ilgili daha fazla bilgi için bakınıızzz..
Sonuç olarak, beklentiler farklı olsa da benim için güzel bir pazar günüydü..
Haftasonu demişken cumartesiyi de es geçmeyelim; iş çıkışında Sevgilimle yemek yedik. Ben tavuk şiş o da kıymalı kaşarlı pide, nammm nammmmmmm... Yemekten sonra Sevgilimin evine gittik, otururuz, kahve içeriz diye. Kahvemizi içtik, odamıza çekildiiik, derken uyumuşuz.. Evet, ikimiz de kıvrılıp sarmaş dolaş uyumuşuz, 2 saat!! Böylece çok dingin bir cumartesi yaşadık :)
Sevgilerle,
Sanat, tiyatro, opera diye tutturan ben, kardeşimi ve Sevgilimi de peşime takıp, pazar pazar Şinasi Sahnesi yollarına düştüm. 72. Koğuş oyununu izleyeceğimiz için çok heyecanlıydım. Oyun hakkında çok fazla bilgi sahibi değildim, gazetelere yansıdığı kadarıyla konusunu biliyordum; fakat gerçek hayattan bir kesit anlatması ve edebiyatımızın ünlü isimlerinden birinin eseri olması (Orhan Kemal) izlenmesi için yeterliydi diye düşünüyordum. Öyle heyecanlıydım ki Sevgilimi hasta yatağından kaldırıp, kardeşimi işyerinden 1 saat erken çıkartıp Şinasi Sahnesi'ne oturttum.
Oyunu Sadri Alışık Tiyatrosu sergiliyordu. Olay bir hapishanenin 72. Koğuş'unda geçmekte. Bu koğuşta insanlık suçu işleyen suçlular var, öyleki hiçbiri insan yerine konmuyor, kuru ekmeğin ötesi hayal olmuş. Oyunun küçük bir oyuncu kadrosu vardı. 7 kişiden oluşan erkekler koğuşu, 2-3 gardiyan, 6 kişiden oluşan kadınlar koğuşu. Aa bir de deri çizmeli hapishane ağası ve meydancısı vardı.. Konusu da tahmin edebileceğiniz gibi koğuştaki zavallılık, hayaller, kadınlar koğuşunu takipler vs.vs. Oyun, Kaptan (Yavuz Bingöl) karakteri üzerine kurulmuş, annesi Kaptan'a 200 TL gönderiyor, o parayla ilk iş etli kurufasulye pişiriliyor, yer yatağı alınıyor, çay demleniyor. Tabi tüm hapishane duyuyor Kaptan'ın parasını. Faydalanmak isteyen bir akıllı, "gel sana Fatma'yı (Azra Akın) ayarlayayım, evlenirsiniz, çocuklarınız olur" diye diye Kaptan'dan paraları tırtıklamaya başlıyor. Kaptancık zaten Fatma ile yatıp Fatma ile kalkıyordu, bu hayale de çabuk kaptırıyor kendini. Bir de koğuşun kabadayısı Berbat (Kerem Alışık) var ortalarda. Herkese sataşma modunda sürekli. Kumar merakı var ve her fırsatta Kaptan'ı, paraları kumarda "değerlendirmeye" yönlendiriyor. Sonunda aklını çeliyor, biraz kazanıyorlar. Oyunun sonunda, neden olduğunu hatırlayamadığım ya da zaten anlamadığım bir sebepten Kaptan'la Berbat karşılıklı oynuyorlar ve Berbat, Kaptan'ın herşeyini alıyor. Kaptan kışın soğuğunda, ki bilmem kaç yılın en soğuk kışıymış, şehre kurt inmiş, içliğiyle kalıyor. Oyunun sonunu söylemeyeyim de sürpriz olsun bari.
Şimdiii, oyun beklentilerimizi pek karşılamadı açıkçası. Benim beklentim neydi; en azından çıktığımızda "iyi ki gelmişiz" diyebileceğimiz, birkaç saatliğine de olsa etkisinden kurtulamayacağımız ve birisini gördüğümüzde "oyun 2 gün daha Ankara'da mutlaka gidin" diye tavsiye edebileceğimiz bir oyun olmasını isterdim. Oyun çok monoton geçti, yani olayın tek bir yerde geçmesi hep aynı konunun dönmesi demek değil ki.. Şöyle bir örnek vereyim, 2 saat izlediğimiz oyunda edilen küfürlerden herkesin annesi babası ne iş yapıyormuş öğrendik; ancak her biri hapse neden düşmüş öğrenemedik. Mesela Berbat, birisi ona Berbat dediğinde "bana Berbat deme ulenn" diye dayılanıyor, ama neden? Babası Berbat diyormuş da sinirlenip onu mu öldürmüş, ne bileyim, insan hayal kuruyor. Ya da Kaptan'la Fatma arasındaki aşk.. Tamam anlıyoruz ki düzmece ama izleyiciye yansıyan bir duygu yok.. Ben size desem ki "Kaptan Fatma'yı seviyor, her gece rüyasında görüyor, Fatma'da bunu biliyor ama Kaptan çok çirkin olduğu için hoşlanmıyor, zaten köyünde sevgilisi ve çocuğu var", bunu okurken hissettikleriniz izlerken hissettiklerinizle aynı.
Oyunculara gelecek olursak, Sevgilim çok doğru bir noktaya değindi, paylaşmadan edemeyeceğim. Bu kadar tiyatrocu varken neden Yavuz Bingöl ve Azra Akın oynadı bu oyunda? Hadi oynadınız bari hakkını verin, Yavuz Bingöl'ün sesi çıkmaz, ekşisözlük'te birisi yorum yapmış, "Azra Akın'ın selam sırasında sahnede kaldığı süre, oyun süresince sahnede kaldığı süreden uzun" diye. Çok çok doğru.. Ne bileyim, Kaptan elinde saz türkü söyleyen bir karakter olur, Yavuz Bingöl'ü koyarsın oraya; ama ortada hiç öyle birşey yok, çalan türküler de banttan. E o zaman? Ortada tiyatrocu mu yok yani.. "Aaaa Yavuz Bingöl oynuyormuuuuşş" diye gelen pek kimsenin olduğunu da zannetmiyorum..
Ama diğer taraftan yardımcı oyuncular harika idi.. İzleyiciye duygu hissettiren birileri varsa o da erkekler koğuşundaki diğer mahkumlardı. Oyunun anlamı onlarda saklıydı.. Oyunla ilgili daha fazla bilgi için bakınıızzz..
Sonuç olarak, beklentiler farklı olsa da benim için güzel bir pazar günüydü..
Haftasonu demişken cumartesiyi de es geçmeyelim; iş çıkışında Sevgilimle yemek yedik. Ben tavuk şiş o da kıymalı kaşarlı pide, nammm nammmmmmm... Yemekten sonra Sevgilimin evine gittik, otururuz, kahve içeriz diye. Kahvemizi içtik, odamıza çekildiiik, derken uyumuşuz.. Evet, ikimiz de kıvrılıp sarmaş dolaş uyumuşuz, 2 saat!! Böylece çok dingin bir cumartesi yaşadık :)
Sevgilerle,
ben de coook gitmek istiyorum tiyatroya, guzel degilmis dedigine gore ama gitmeseydiniz de fikriniz olmayacakti, bence cok iyi olmus da hep birlikte fikrimiz oldu :)
YanıtlaSilbi de pide miiiii, gozlerim sakidi :))
sahi birco'cum, bi de kitaibni bitirince onu da yazar misin, cok merak ettim, guzele benziyor.
sevgilerle:)
Görkemcim, kitabı bitirir bitirmez yorum yapacağım ama her gün okuyamadığım için yavaş ilerliyorum.. Şöyle genelleyebilirim, çok fazla ve çok güzel bilgiler içeriyor; ancak o kadar kopuk kopuk yazılmış ve detaylara girilmemiş ki tam "aa öylemiymiş, bak bu da böyle olmuş" dediğin yerde hoop başka konuya geçiyor. Diyeceksin ki, "bu kız da hiçbirşeyi beğenmiyor!" ama walla öyle değil.. :) Yine de mutlaka okunması ve arşivde saklanması gereken bir kitap.
YanıtlaSilBu aradaa, etaminin öyle hızlı gidiyor ve öyle güzel oluyor kii.. Göndermek için sabırsızlanıyorum.. Sevgiler, başarılar..
tahmin edebiliyorum birco'cum, adam da deli gibi arsiv arastirdigi icin kucuk arsiv niyetine alinir, okunur belki.
YanıtlaSilay ayyyy coook sevindim, sen bana oyle deyince ben cok heyecanlanmamaya calismistim, coook mutlu olduuum :)) ben de gormek icin sabirsizlaniyoruuum, ne kadar tesekkur etsem az biliyor musun, tek diyebilecegim sey, umarim senin de karsina senin beni mutlu ettigin gibi insanlar cikar, ben buradayim ama hic beklemedigin :)
insanın küçük mutluluklara her zaman ihtiyacı oluyor; ama galiba bazen bu biraz daha fazla hissediliyor :)
YanıtlaSil