Hani bir söz vardır ya; "söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır" diye, bu, hayattaki herşey için geçerli. Söylediklerimiz, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız. Hatta annem şey der mesela: "araba kullanırken yanındakileri rahat hissettirebiliyorsan iyi şöförsündür". Öyle tabi ya, sen istediğin kadar "kontrol bende" de yanındakiler nefeslerini tutmuşlarsa bir faydası yok.
Karakterlerimiz için de aynı şey geçerlidir. Davranışlarınız karşıdakinin yorumlamasına göre anlam kazanır, ona göre iyi veya kötü bir insan olursunuz. Herkesin beklentisi, düşüncesi farklı olduğu için kimseyi mutlu edemeyiz, herkes her zaman birşeylerden şikayetçidir.
Karakterlerimiz için de aynı şey geçerlidir. Davranışlarınız karşıdakinin yorumlamasına göre anlam kazanır, ona göre iyi veya kötü bir insan olursunuz. Herkesin beklentisi, düşüncesi farklı olduğu için kimseyi mutlu edemeyiz, herkes her zaman birşeylerden şikayetçidir.
İnsanın karakterinin çevreye nasıl yansıdığını bilmesi de önemlidir. Bunun için çevreden gelen eleştirileri dikkate almak gerekir. Geçen gün ben de böyle bir eleştiri aldım. Günlerdir de bunun üzerinde düşünüyorum, üzülüyorum.
Hani demiştim ya "burayı ofisin dedikodu kazanına dönüştürmeyeceğim" diye, maalesef elde değil, çünkü insanların hayatı evden çok işte geçiyor. İş yerinde mutlu olmak önemli, çünkü işte mutluysanız eve mutlu gidersiniz. Kocanızla mutlu bir akşam geçirirsiniz, rahat, huzurlu bir uyku uyursunuz. Ben yine de burada olayları uzun uzun anlatmayacağım. Sadece dedim ya, çevreye yansıttığınız karakteriniz, olmak istediğiniz insan olamayabiliyor.
Ben bunu öğrendim. Her ne kadar içimde bir kötülük olmasa da, hesaplar kitaplar oyunlar olmasa da, mümkün olduğunca dürüst ve dedikodudan uzak, başkalarını düşünen, başkalarının hakkını yememeye, üzmemeye dikkat eden, herkese elimden geldiğince yardım eden bir insan olmaya çalışsam da, bunların İYİ bir insan olmak için yeterli olmadığını öğrendim.
Aklımdan atasözleri ve deyimler geçiyor sürekli, ne komik. "Hem suçlu hem güçlü olmak" vardır hani, "İyilik yap denize at" vardır, "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste", "yavaş atın çiftesi pek olur" derler. 4S kuralı vardır sonra, burada yazamam ayıp kaçar. Bir de şu yazıyı görmüştüm Salomé'nin blogunda: You are a truthful person, but others do not always want to hear the truth.. Hayatın özeti bu değilse nedir?
Hayatın boyunca birisine en ufak bir iyiliğin dokunmuşsa böyle durumlarda bir mucize girer hayatına ve seni o derin düşüncelerden, duygulardan çekip alır. Sevgili Karakız'ın benim için yaptığı etamin de tam böyle bir mucizeydi benim için. Dersin ya, "tamam onu üzmüşüm, bunu kırmışım, ona bilmem ne yapmışım, ama bir kişiyi de mutlu etmişim, sevindirmişim ki o da uğraşıp bana bunu yapmış" Etaminindeki çiçekler gibi girdi hayatıma, mis kokularıyla içimi açtı. Çerçevelettirip odamıza asınca da evimizi ısıtacak.
Çok teşekkür ederim Görkemcim, mucizem olduğun, bana mutluluk verdiğin için. İyi ki varsın da güzel şeylerin varlığını, dostluğun sıcaklığını hatırlatıyorsun bana... Resmini de koyacağımmm, hiç merak etmee :)
Yine de bu yazının rengi derin bir mavi olsun. Hani okyanusların en derin yerlerinin karanlık, soğuk mavisinden... Yazılanları, yaşananları unutmamak için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder