29 Aralık 2010 Çarşamba

27 Aralık 2010 Pazartesi

Son Hafta

Bu hafta 2010'un son haftası, bugün son Pazartesi mesela, yarın da son Salı. 2010'a söyleyecek fazla şeyim yok aslında, bana yaşattığı herşey için çok ama çok teşekkür ederim sadece... Ben bu sene evlendim, ötesi var mı? Sevgilimle senelerdir hayalini kurduğumuz yuvamıza kavuştuk.


Eskiden birşey için markete girerdik mesela, süt alacağız en basiti. Hemen "evcilik oyunu" modumuza geçerdik, "evlendiğimizde bundan da alalım, bundan da alalım sana şunu yaparım" diye gönül gezdirirdik. Şimdi gerçekten evimiz için alışveriş yapıyoruz, faturalar ödüyoruz, eşyalar alıyoruz, beraber uyanıyoruz. Bunları yaşadım 2010'da.


Ailenin ne kadar önemli olduğunu anladım ve tabiki aile kurmanın, bir aile olmanın ne kadar zor olduğunu. Anneler, babalar, kardeşler bizim herşeyimiz, şu anda 2011'den, hayatımın geri kalanından tek isteğim onların bana yardım ettiği, destek olduğu kadar benim de onlara destek olabilmem, ihtiyaç duyacakları zamanlarda yanlarında olabilmem, onları mutlu edebilmem.


İş, güç, kariyer anlamında Sevgilim için harika bir sene oldu. İşyerinden çok memnun, zaten sevdiği ve istediği bir şirketti. İşini iyi de yapıyor, keyfi çok yerinde çoook...


2011'den beklentilerim dersek, bekleyecek, ümit edecek birşeyim kalmamış gibi hissediyorum bazen. Tabiki var yok değil, ama bu sene öyle hızlı geçti ki 2011 biraz sakin geçsin dinleneyim istiyorum. Ama Hazirandan sonra canlanabilir, çok eğlenceli gezmeli tozmalı bir yaz geçirebiliriz, neden olmasın :)

2011'de kendimden çok ülkemde güzel şeyler olmasını istiyorum. Biraz umutlu olabilelim, önümüzü görebilelim istiyorum. Son günlerde olan bitenler bizi fazlasıyla üzüyor çünkü. Bakalım, hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Dilerim 2011 size de kalbinizden geçen tüm güzellikleri versin. Sevgiler...

25 Aralık 2010 Cumartesi

İyi ki Doğdun Blog


Bugün blogumun 2. yaşgünüü. 2 sene önce buradaki varlık sebebim Sevgilimin yokluğunda kendimi oyalama çabalarımdı. Fena da olmamıştı aslında, keyif almaya başlamıştım. Şimdi ise hayatımın en önemli dönemlerini içeren, kocaman bir hatıra defteri oldu benim için.

İyi ki varsın blog ve umarım daha nice seneler olursun :)
Sevgiler,

24 Aralık 2010 Cuma

2 Hafta Kaldı, Dayan

2 haftadır değil yazı yazmak, blog sayfasını açmak bile gelmiyor içimden. Demiştim ya bu Merkür beni mahvetti diye, gerçekten de öyle, şu 7 Ocak bir gelse... Herşey mi ters gider, insan bu kadar mı üzülür, asabı bozulur.. Neyseki yarın Cumartesi, üzerimdeki tüm kötü enerjiyi atacağım, yepyeni bir haftaya başlayacağım.
İyi mi kötü mü bilemiyorum ama zamanın çok hızlı geçtiğini farkediyorum yine bu günlerde. Pazar geceleri insanın kalbi sıkımaya başlar ya "yarın Pazartesi" diye, önümüzde uzuuun bir hafta var derken, bir bakıyorum Cuma gelmiş. İşin tuhaf tarafı geriye bakınca geçen Cumartesi Pazar o kadar uzak geliyor ki, sanki hiç yaşanmamış gibi. Oysa ki ne güzeldi; Canım Şuşucuğum bizi yemeğe davet etti, ne de güzel mamalar yapmıştı, bütün akşam güldük, eğlendik, yedik içtik. Pazar günü dinlenme, gezme tozma günü oldu. Yılbaşı alışverişi öncesi pazar araştırmasına çıktık, ne keyifli :) Yılbaşı akşamı için Monopoly - Elektronik Bankacılık ve Tombala aldık. Bu haftasonu ilk monopoly turnuvasını yaparız belki... Oyunun içinden pos makinesi gibi birşey çıktı, eski kutularda çıkan paraların yerine de 6 adet kredi kartı. Pos makinesinin bir tarafı + işlem yapıyor, bir tarafı -. Yani + tarafa koyup 10 yazarsanız 10 M ekleniyor kartınıza. Böylece artık param kayboldu, sayamadım edemedim derdi kalmıyor. Bana sorarsanız o paralar oyunun çok keyifli bir parçasıydı; ama devir teknoloji devri naapalım...
İçinde bulunduğumuz haftadan hiç bahsetmek istemiyorum, mümkünse yaşanmamış sayalım. Ama haftasonu için güzel planlarımız var. Siteler'e gidip cilası tamamlanan sehpamızı alacağız. Bir de internette geze toza bir sehpa modeli beğenebildik sonunda. Siteler'deki bir atölyeyle onu yapmaları için konuşacağız. Bir de yılbaşı hazırlıkları var tabi, başlamak lazım artık :)

Mutlu haftasonları...

13 Aralık 2010 Pazartesi

Prison Break

Geçtiğimiz seneler boyunca kendimizi Lost dizisine öyle kaptırmıştık ki diğer diziler o derece ilgimizi çekmiyordu. Lost fos çıkınca tabiki büyük hayalkırıklığına uğradık ve yeni bir heyecan arayışına giriştik. Prison Break tam bu noktada bize ilaç gibi geldi.

Birkaç hafta önce tüm sezon bölümlerini edindik ve başladık izlemeye. Başlamak kolay da durmak ne mümkün.. Bir takıldınız mı gidiyorsunuz peşinden.

Kardeşinin suçsuz yere idam edilmesini engellemek ve onu kaçırmak için aynı hapishaneye giren Michael'in planlarını, adaptasyonunu, içine düştüğü durumları anlatan heyecanlı bir dizi.

Başlamak için asla geç değildir.

Hoşgeldin Kış

Ne güzel bir haftasonuydu.. Asında biraz karmaşık başladı ancak çok ama çok güzel bitti. Cumadan başlayalım:

Cuma akşamı 6'da çıktım işten, dolmuş durağına doğru yürümeye başladım. Bindiğim yer ilk durak olduğu için normalde bekleyen 2-3 dolmuş olur; ancak cuma günü hiç dolmuş yoktu. İçime kötü bir his düştü ama beklemeye başladım, yapacak birşey yok. 10-15 dakika kadar bekledikten sonra dolmuşun ışığı göründü uzaklardan. 10 dakika da içinde bekledikten sonra hareket etti. Hareket ettiğim saat normal bir günde benim 100.yıl pazarında indiğim saatti. Ve biz çıktık yola. Allah'ım nasıl bir trafik. 2.vitese geçmenin imkanı yok, her yer kilit. Dur kalk, dur kalk yapa yapa 2 saatte, evet tam 2 saatte gittim eve.

Sevgilim o akşam bir konsere gidecekti, beni eve bıraktıktan sonra yollara düşünce ümidi kestim kendisinden. "bu gece ya konser salonunda ya da evinde uyur" diye düşündüm. Sevgilim konserdeyken kar da yağmaya başlamaz mı, ama ne güzel yağıyor, masal gibi. Zarif zarif düşüyor taneler... Ben de aldım bilgisayarımı kucağıma bir yandan düğün fotoğraflarımızı düzenliyorum, bir yandan da bir film buldum onu izliyorum. Kar şiddetini artırdıkça rüzgar da uğultusunu yükseltti. Derken televizyon 1-2 cırt mırt etti ve digiturkün yayını kesildi. Bizim Digiturk antenimiz çatıda duruyor, e tabi rüzgar yüksekte daha şiddetli esiyor ve anteni sallıyor. O sallandıkça bizim yayın kesiliyor. Biraz bekledim, gelir dedim ama tık yok. Ben de kendimi bilgisayarıma adadım, sessiz sessiz oturdum evde. 1-1,5 saat geçti ama ne gelen var ne giden, sıkıntıdan patlayacağım. Çıktım yukarı ütü yaptım, çamaşır attım makineye, yine indim aşağıya oturdum kös kös. Saat tam onikiydi ki kapı çaldı ve hiç ummadığım bir şekilde Sevgilim geldi. Bizim sitenin yokuşu çok dik, her yer rahat olsa da arabayı orada bırakıyoruz çoğunlukla. Neyseki o yol henüz buz tutmamış, kolaylıkla çıkmış. Çok yorgun olduğumuz için hemencecik yattık uyuduk.

Cumartesi günü bembeyaz bir sabaha uyandık. Cuma gecesinden kombimizin derecesini yükseltmediğimiz için ev buz gibiydi. Hırkalar, çoraplar giydik, çayımızı kahvemizi aldık. İkimizin de dışarıda işi verdı, hazırlandık yollara düştük. Saat 12 civarı işlerimizi halledip mahallemizde buluştuk. Ev için birkaç şey aldık, kasaba uğradık ve küçük kebapçımızda öğle yemeği yedik, evimize döndük. Normalde o günün şöyle bir özelliği vardı, ben yengemleri çağırmıştım akşam oturmasına. Kar yağınca ertelemek durumunda kaldık tabi. Oysaki geçen haftamı tarif aramakla geçirmiştim hep :(  Sabah kombiyi açtığımız için döndüğümüzde evimiz sıcaktı. Yine çaylar kahveler konuldu, oturduk öyle. Akşam yemeği için ne zamandır yapmak istediğim balkabağı çorbasını yaptım. Lezzetli oldu ama o balkabağını soymak ne kadar zor birşey!! Of yani offf...

Çorbamızı içtik, bir de annemin gönderdiği böreklerden indirdik midemize, tam yemek sonrası uyku moduna geçmiştik ki, bahçede kar altında mangal partisine davet edildik. Kalktık, hazırlandık, çıktık evden. Nasıl bir tipi!! Kar yağıyor ama deli gibi rüzgar var ve kar tanelerini yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı, sağdan sola, soldan sağa savuruyor. Ben elime şemsiye almıştım ama bana mısın demiyor. Arabayı çıkartmakla da uğraşamayacağımız için yürümeye başladık. Kar altında yürümek çok romantik, bayılırım; ama bu yürünecek bir kar değilki, bildiğin fırtına. Engelleri aşa aşa parti alanına ulaştık. Bir baktık mangal yanmış, kestaneler atılmış bile. Hemen kestanelere hücum ettik, sıcak sıcak yedik. Ardından sucuklar geldi, bir de kocaman bir tencere sıcak şarap. Yedik, içtik, güldük, donduk ve mangalı söndürdük. 1,5-2 saatlik maceramız gece 10 civarı sona erdi. Biz evimize doğru yola çıktık ama ikimiz de öyle donmuşuz ki yürürken katır kutur sesler çıkarıyorduk :D Tabi bu arada içimizin dışımızın sırılsıklam olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Eve geldik, üstümüzü değiştirdik ama nasıl titriyoruz. 3'lü kanepemizin sırt minderlerini kaldırdık, ikimiz yanyana sığıştık koltuğa, üstümüze çektik battaniyemizi, Prison Break izlemeye başladık. Sevgilim kollarımda uyuyakaldı sonra, ne büyük bir mutluluk...

Pazar günü ise annemlerde kahvaltı, Cepa'dan atkı, eldiven, bere alışverişi, annemlerde 5 çayı ve eve dönüş rotası dahilinde çok güzel bir gün geçirdik. Hava yağışlı olmasına rağmen Cumartesi gününden ve özellikle akşamından çok yumuşaktı. İşte böyle de anısı kaldı :

10 Aralık 2010 Cuma

Beni Bu Merkür Mahvetti

Bir haftadır bir sinir, bir stres, bir gerginliktir gidiyordu. İşte herşey yolunda, evde herşey yolunda ama yok sinirden çıldıracağım. Bugün işyerimde arkadaşlarımla konuşurken anladım ki Merkür geri harekete başlamış ve etkisini 1 haftadır gösteriyormuş.

MYNET'in Astroloji sayfasına göre Merkür geri hareketinin İkizler burcu üzerinde etkileri şöyle:
- Belirtilen tarihler arasında yeni bir karar alınmamalı, dikkatli olmalı.
- İletişimde hoşgörülü tarzda, birlik beraberlik ruhu içinde hareket etmeli.
- Hedeflerinizi gözden geçirmeli, acele kararlar almamalı.
- Durumunuzu riske atacak faaliyetlerde bulunmamalı, dikkatli olmalı.
-Bu süreç içinde yukarıdaki konularda baskılarla, gecikmelerle, tersliklerle karşılaşmanız halinde ani kararlar vermemeli, karar değişikliklerine gidilmemeli, elinizden geldiğince sakin olmaya çalışmalı.
-İletişim kurmakta zorlanacağınız için, olayları kendi akışı içinde değerlendirmeye çalışmalı.
-İç dünyanıza yönelerek her ayrıntı üzerinde iç gözlemde bulunmaya başlayabilirsiniz.
-Unuttuğunuz, aklınızdan çıkmış düşünceler birdenbire yenilenmiş haliyle hatırınıza gelmeye başlar. Bunlar üzerinde gözden geçirmelerde bulunabilirsiniz.
-Anlaşmazlık yaşadığınız her kim varsa onunla bir araya gelerek sorunlarınızı çözebilirsiniz.
-Daha önce verilmiş bir kararı tekrar ele alabilirsiniz.
-Bütün bu durumlar gözden geçirildikten sonra yukarıda maddeler halinde sıralanan alanlardaki planlarınızı geri hareket sonrası yürürlüğe koyabilirsiniz.

Gölgeli günler 7 Ocak'a kadar devam ediyor maalesef, evet yılbaşını da içine alıyor. Ama bugün düne göre bile daha az gerginim, Merkür geri hareketine adapte oldum sanırım :)

Sevgiler...