Sen bana müjde misin umut musun sevgili
Kim demiş geçti mevsim ufukta göründü kar
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgilim
Benim yorgun gönlümde aşkının telaşı var
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgili
Benim olgun gönlümde aşkının telaşı var
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabiki ben böyle oldugum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var
Sen bana vaat misin lütuf musun sevgili
Kim ne derse desin al beni sinene sar
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim gönül ülkemde bir tek senin aşkın var
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim yorgun gönlümde bir tek senin aşkın var
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabiki ben böyle oldugum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var
23 Şubat 2010 Salı
18 Şubat 2010 Perşembe
Zaman
Zaman ne kadar hızlı akıyor farkında mısınız?
3 haftadır Pazartesiden sonra bir bakıyorum Perşembe olmuş.. Aradaki günler ne zaman, nasıl yaşandı anlamak mümkün değil.
Ve tarih Şubat'ın 18'i bugün.. Yeni yılın 1,5 ayı bitti. Şu ana kadar yeni yıl hedeflerimden yalnızca etaminimi ilerletmeyi becerebildim.. Ama saatim bitiyor çok az kaldı..
Bugün minik yeğenim Ada'nın diş buğdayı yapıldı. Biz de ona sürpriz bir pasta hazırlattık. Pastanın neye benzediğini görmek ve tadına bakmak için akşamı iple çekiyorum..
Bu aralar nasıl bir tiyatroya - operaya gidesim var anlatamam. Gitmek istediğimiz birkaç gösteri var; IV. Murat, Cem Sultan, Harem ve Venedik'te Bir Gece Operaları ile Orhan Kemal'in 72. Koğuş oyunu. 72. Koğuş aslında İstanbul'da gösteriliyor; ancak 24 - 28 Şubat tarihleri arasında Ankara Şinasi Sahnesi'nde. 28 Şubat Pazar günü için biletlerimizi aldık, çok da heyecanlıyım..
Opera oyunlarını ise bana inat yapar gibi hafta içlerine koyuyorlar, özellikle IV. Murat'ı. Ruhat Mengi bir yazısında çok bahsetmişti bu oyundan, o günden beri çok merak ediyorum. Gerçi o da "İstanbullular Göremeyecek mi?" diye başlık atmış.. Yerli yabancı her oyunu, konseri, sergiyi siz görüyorsunuz, hadi biz de nispeten görüyoruz; ama göremeyen birçok ilimiz var. Bunu da siz görmeyiverin veya buyrun Ankara'da izleyiverin, neyse. Bu oyun 26 Aralık Cumartesi günü sahnelendi, o gün gitmemiz mümkün değildi. Kaç aydır oyun devam ediyor - ayda 1 kez olmak üzere - ve her seferinde hafta içi sahneleniyor. Devlet Opera ve Balesi'ne bunun için mail bile attım, sayfalarındaki İzleyici Anketi'ni doldurdum ya hayırlısı...
Diğer oyunlar biraz daha yeni; ancak hepsini çok merak ediyorum, izlemek için sabırsızlanıyorum. Opera ve devlet tiyatrosu biletleri o kadar ucuz ki.. Sinemaya uzun zamandır gitmiyorum; fakat sinema bileti 10 - 15 aralığındaysa tiyatro bileti de yerine göre 10 - 15 - 17 TL. Sinema filmini aynı gün aynı saatte milyonlarca kişi izleyebilirken, opera veya tiyatro salonunda 50 - 60 kişi izleyebiliyor. Bizlerin bu oyunları takip etmemiz ve çevremizi teşvik etmemiz lazım.
Bilmeyenler varsa duyurmuş olayım, operalarda eskisi gibi gidip acaba bu adam niye bağırıyor diye kafa patlatmıyorsunuz. Gerçi anneme göre operanın amacı kafa patlatmak; fakat şu anda salonlarda üstyazı sistemi kurulu. Oyun boyunca geçen diyalogların Türkçesi bu panolarda yazıyor. Hani turizm şirketlerinin falan kayan yazıları olur ya; İstanbul 49 TL - Paris 50 € - Madrid 75 € vs. vs; onun gibi. Bence gayet çağa uygun bir düşünce ve uygulama. Şu an geliştirilebilecek konulardan birisi sahne düzenleme ve kostümler. Tabiki şu an kullanılanlar da çok şık; ancak günümüz teknolojisinde, sahne kararınca 2 kişinin koştura koştura masa sandalye taşımasını aşmamız gerekiyor bence. Tabi daha güzel sahnelere de ihtiyacımız var...
Benimse şu anda birşeyler yapmaya ihtiyacım var, koşmaya, etamine ve sanata :)))
3 haftadır Pazartesiden sonra bir bakıyorum Perşembe olmuş.. Aradaki günler ne zaman, nasıl yaşandı anlamak mümkün değil.
Ve tarih Şubat'ın 18'i bugün.. Yeni yılın 1,5 ayı bitti. Şu ana kadar yeni yıl hedeflerimden yalnızca etaminimi ilerletmeyi becerebildim.. Ama saatim bitiyor çok az kaldı..
Bugün minik yeğenim Ada'nın diş buğdayı yapıldı. Biz de ona sürpriz bir pasta hazırlattık. Pastanın neye benzediğini görmek ve tadına bakmak için akşamı iple çekiyorum..
Bu aralar nasıl bir tiyatroya - operaya gidesim var anlatamam. Gitmek istediğimiz birkaç gösteri var; IV. Murat, Cem Sultan, Harem ve Venedik'te Bir Gece Operaları ile Orhan Kemal'in 72. Koğuş oyunu. 72. Koğuş aslında İstanbul'da gösteriliyor; ancak 24 - 28 Şubat tarihleri arasında Ankara Şinasi Sahnesi'nde. 28 Şubat Pazar günü için biletlerimizi aldık, çok da heyecanlıyım..
Opera oyunlarını ise bana inat yapar gibi hafta içlerine koyuyorlar, özellikle IV. Murat'ı. Ruhat Mengi bir yazısında çok bahsetmişti bu oyundan, o günden beri çok merak ediyorum. Gerçi o da "İstanbullular Göremeyecek mi?" diye başlık atmış.. Yerli yabancı her oyunu, konseri, sergiyi siz görüyorsunuz, hadi biz de nispeten görüyoruz; ama göremeyen birçok ilimiz var. Bunu da siz görmeyiverin veya buyrun Ankara'da izleyiverin, neyse. Bu oyun 26 Aralık Cumartesi günü sahnelendi, o gün gitmemiz mümkün değildi. Kaç aydır oyun devam ediyor - ayda 1 kez olmak üzere - ve her seferinde hafta içi sahneleniyor. Devlet Opera ve Balesi'ne bunun için mail bile attım, sayfalarındaki İzleyici Anketi'ni doldurdum ya hayırlısı...
Diğer oyunlar biraz daha yeni; ancak hepsini çok merak ediyorum, izlemek için sabırsızlanıyorum. Opera ve devlet tiyatrosu biletleri o kadar ucuz ki.. Sinemaya uzun zamandır gitmiyorum; fakat sinema bileti 10 - 15 aralığındaysa tiyatro bileti de yerine göre 10 - 15 - 17 TL. Sinema filmini aynı gün aynı saatte milyonlarca kişi izleyebilirken, opera veya tiyatro salonunda 50 - 60 kişi izleyebiliyor. Bizlerin bu oyunları takip etmemiz ve çevremizi teşvik etmemiz lazım.
Bilmeyenler varsa duyurmuş olayım, operalarda eskisi gibi gidip acaba bu adam niye bağırıyor diye kafa patlatmıyorsunuz. Gerçi anneme göre operanın amacı kafa patlatmak; fakat şu anda salonlarda üstyazı sistemi kurulu. Oyun boyunca geçen diyalogların Türkçesi bu panolarda yazıyor. Hani turizm şirketlerinin falan kayan yazıları olur ya; İstanbul 49 TL - Paris 50 € - Madrid 75 € vs. vs; onun gibi. Bence gayet çağa uygun bir düşünce ve uygulama. Şu an geliştirilebilecek konulardan birisi sahne düzenleme ve kostümler. Tabiki şu an kullanılanlar da çok şık; ancak günümüz teknolojisinde, sahne kararınca 2 kişinin koştura koştura masa sandalye taşımasını aşmamız gerekiyor bence. Tabi daha güzel sahnelere de ihtiyacımız var...
Benimse şu anda birşeyler yapmaya ihtiyacım var, koşmaya, etamine ve sanata :)))
15 Şubat 2010 Pazartesi
Muhteşem Haftasonu
Geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar uzun zaman unutulamayacak günlerdi. Çok ama çok güzel bir haftasonu geçirdik Sevgilimle..
Cuma günü iş çıkışı ofisten bir arkadaşın verdiği ev partisine gittik. Partiyi veren kız İspanyol, stajyer olarak 3 aylığına Türkiye'de. Çok tatlı, çok şeker bir kız. Bize tortilla yaptı, patatesli, soğanlı omlet de diyebiliriz :) Yine de çok lezzetliydi..
Cumartesi günü sabahtan ofisteydim. Annem mesaj attı, yaklaşık 2 hafta önce sipariş ettiğim yoga CD'lerim gelmişti :) Birkaç yıl önce TV8'de Yoga TV isimli bir program yayınlanıyordu, sonra Digiturk'te de gösterildi. Ben o program sayesinde yogayla tanıştım ve özellikle Chi Yoga'yı çok sevdim. Geçtiğimiz günlerde program sunucusu Kris Mcintyre'ın bloguna rastladım ve yeni bir DVD çıkarttıklarını gördüm, hem de Fitness Yoga. Tabiki hemen sipariş verdim ve işte o CD'ler Cumartesi günü teslim edilmişti.
Ofisten 14:00'te çıktım, Sevgilimle Bahçelievler'e gittik. Yemek yedik, biraz dolaştık. Ordan Armada'ya geçtik. Geçen haftasonu Tunalı'daki İnci'de bir ayakkabı beğenmiştim; fakat alamamıştım. 1 haftadır aklım sürekli o ayakkabıdaydı ve bu haftasonu almaya karar verdim. Armada'ya baktım, yoktu. Hemen fırladık Tunalı'ya gittik. Ve işte orda duruyorlardı, 1 haftadır rüyalarımı süsleyen minik, sade ama "ben burdayım" diyen ayakkabılarım. Hemen denedim, normalde ayak numaram 37 olmasına rağmen bu ayakkabının 35 numarasını aldım. Kalıpları genişmiş... Ben ayakkabıyı denerken satıcı çocuk ordan "ayakkabılarınızın herşeyi var, tek eksiği sizsiniz" demez mi? Tabiki o eksiği hemen tamamladım; ama bu sefer başka bir yerde eksiklik oluştu, 189 TL kadar :) (Sezon fiyatı 400 TL imiş) Olsun herşeye değerdi.. Pişman değilim!!!
Ve işte muhteşem ayakkabılarım......... =====> Resim geleceeeekkk :)))
Pazar günü hızlı başladı. Kahvaltıdan sonra hemen banyoya girdim, lakin saçlarımı kestirecektim o gün. Dedem sayesinde Hakimevi'nde üyeliğimiz var. Oranın kuaförü hem çok ucuz hem de çok güzel kesiyor. Saçlarım epey uzamıştı, sırtımın ortasına kadar geliyordu. Boynum hizzasında küt bir şekilde kestirdim. Önden de perçem kestirdim, çok sevimli oldu.. :)
En önemlisi Sevgilimin beğenmesiydi ve o deli oldu, bayıldı!! "Artık saçını uzatmak yok", dedi, "ya ama düğüüüünn?? orda topuz yaptıracağııımm", dedim, "tamam ondan sonra uzatmak yok o zaman", dedi. Kısa saçı ben de çok seviyorum aslında. Daha modern duruyor, saçlarım daha sağlıklı görünüyor ve daha kullanışlı olduğunu düşünüyorum. Daha şimdiden herkes boyattın mı diye soruyor. Ben öyle çok uğraşmayı, şekil vermeyi beceremem. Ya fön çekerim, ya toplarım, ya örerim, ya da topuz yaparım. Böyle olunca ne anlamı kaldı uzun saçın..
Sevgilim o kadar çok beğendi ki içinden fotoğraf çekmek geldi, hemen çıktık, Seğmenler Parkı'na gittik. Benim bu parka ilk gidişimdi. Elele dolaştık fotoğraflar çektik, üşüdük, eve döndük. Sevgilimin ablası da pişi ile elmalı tart yapmıştı, sıcak çayla akşamüstü kahvaltımızı yaptık. O kadar çok yemişim ki akşam başka birşey yemedim.
8 gibi evdeydim, gece gece bir hamaratlığım tuttu ki sormayın! Kardeşim banyoya girmeden önce çamaşır makinesini çalıştırdım, o yıkanırken odamı topladım, kıyafetlerimi katladım, dolaba yerleştirdim. Kardeşim banyodan çıkınca ütü masasını kurdum. 10:30'a kadar 3 sepet ütü yaptım. Muhteşem bir ütümüz var evde, sadece buharla, ütüyü kıyafete hiç değdirmeden dümdüz yapıyor, öyle kolay ki..
Tabi bu işler bittiğinde benim de işim bitmişti. Yayıldım koltuğuma, yaptım çikolatalı kahvemi, aldım Negro'mu, bir yandan da etaminimi işlemeye başladım, ooooohh dedim, hayat bu :)
Etaminim bitmek üzere, yakında tüm dünyaya göstereceğimm!!....
Cuma günü iş çıkışı ofisten bir arkadaşın verdiği ev partisine gittik. Partiyi veren kız İspanyol, stajyer olarak 3 aylığına Türkiye'de. Çok tatlı, çok şeker bir kız. Bize tortilla yaptı, patatesli, soğanlı omlet de diyebiliriz :) Yine de çok lezzetliydi..
Cumartesi günü sabahtan ofisteydim. Annem mesaj attı, yaklaşık 2 hafta önce sipariş ettiğim yoga CD'lerim gelmişti :) Birkaç yıl önce TV8'de Yoga TV isimli bir program yayınlanıyordu, sonra Digiturk'te de gösterildi. Ben o program sayesinde yogayla tanıştım ve özellikle Chi Yoga'yı çok sevdim. Geçtiğimiz günlerde program sunucusu Kris Mcintyre'ın bloguna rastladım ve yeni bir DVD çıkarttıklarını gördüm, hem de Fitness Yoga. Tabiki hemen sipariş verdim ve işte o CD'ler Cumartesi günü teslim edilmişti.
Ofisten 14:00'te çıktım, Sevgilimle Bahçelievler'e gittik. Yemek yedik, biraz dolaştık. Ordan Armada'ya geçtik. Geçen haftasonu Tunalı'daki İnci'de bir ayakkabı beğenmiştim; fakat alamamıştım. 1 haftadır aklım sürekli o ayakkabıdaydı ve bu haftasonu almaya karar verdim. Armada'ya baktım, yoktu. Hemen fırladık Tunalı'ya gittik. Ve işte orda duruyorlardı, 1 haftadır rüyalarımı süsleyen minik, sade ama "ben burdayım" diyen ayakkabılarım. Hemen denedim, normalde ayak numaram 37 olmasına rağmen bu ayakkabının 35 numarasını aldım. Kalıpları genişmiş... Ben ayakkabıyı denerken satıcı çocuk ordan "ayakkabılarınızın herşeyi var, tek eksiği sizsiniz" demez mi? Tabiki o eksiği hemen tamamladım; ama bu sefer başka bir yerde eksiklik oluştu, 189 TL kadar :) (Sezon fiyatı 400 TL imiş) Olsun herşeye değerdi.. Pişman değilim!!!
Ve işte muhteşem ayakkabılarım......... =====> Resim geleceeeekkk :)))
Pazar günü hızlı başladı. Kahvaltıdan sonra hemen banyoya girdim, lakin saçlarımı kestirecektim o gün. Dedem sayesinde Hakimevi'nde üyeliğimiz var. Oranın kuaförü hem çok ucuz hem de çok güzel kesiyor. Saçlarım epey uzamıştı, sırtımın ortasına kadar geliyordu. Boynum hizzasında küt bir şekilde kestirdim. Önden de perçem kestirdim, çok sevimli oldu.. :)
En önemlisi Sevgilimin beğenmesiydi ve o deli oldu, bayıldı!! "Artık saçını uzatmak yok", dedi, "ya ama düğüüüünn?? orda topuz yaptıracağııımm", dedim, "tamam ondan sonra uzatmak yok o zaman", dedi. Kısa saçı ben de çok seviyorum aslında. Daha modern duruyor, saçlarım daha sağlıklı görünüyor ve daha kullanışlı olduğunu düşünüyorum. Daha şimdiden herkes boyattın mı diye soruyor. Ben öyle çok uğraşmayı, şekil vermeyi beceremem. Ya fön çekerim, ya toplarım, ya örerim, ya da topuz yaparım. Böyle olunca ne anlamı kaldı uzun saçın..
Sevgilim o kadar çok beğendi ki içinden fotoğraf çekmek geldi, hemen çıktık, Seğmenler Parkı'na gittik. Benim bu parka ilk gidişimdi. Elele dolaştık fotoğraflar çektik, üşüdük, eve döndük. Sevgilimin ablası da pişi ile elmalı tart yapmıştı, sıcak çayla akşamüstü kahvaltımızı yaptık. O kadar çok yemişim ki akşam başka birşey yemedim.
8 gibi evdeydim, gece gece bir hamaratlığım tuttu ki sormayın! Kardeşim banyoya girmeden önce çamaşır makinesini çalıştırdım, o yıkanırken odamı topladım, kıyafetlerimi katladım, dolaba yerleştirdim. Kardeşim banyodan çıkınca ütü masasını kurdum. 10:30'a kadar 3 sepet ütü yaptım. Muhteşem bir ütümüz var evde, sadece buharla, ütüyü kıyafete hiç değdirmeden dümdüz yapıyor, öyle kolay ki..
Tabi bu işler bittiğinde benim de işim bitmişti. Yayıldım koltuğuma, yaptım çikolatalı kahvemi, aldım Negro'mu, bir yandan da etaminimi işlemeye başladım, ooooohh dedim, hayat bu :)
Etaminim bitmek üzere, yakında tüm dünyaya göstereceğimm!!....
Bu Pazar Sevgililer Günüydü, geçen yıl o gün Sevgilimle aramızda epeeey bir kilometre vardı; ama ne güzel ki dün yanyanaydık. Dün içinse sadece şunları paylaşmak istiyorum, beni ağlatan bir röportaj : Hakkı Devrim - Ayşe Arman
Sevgiyle, Aşkla kalın....
4 Şubat 2010 Perşembe
İyi ki doğdun anniişşş
Dün, 3 Şubat, anneciğimin doğumgünüydü. İyi ki doğdun annişiiiiimmm.. :)))) Annem 59 yaşını bitirdi, 60'ından gün aldı.
Her yıl ve her doğumgününde olduğu gibi kutlamamız pizza & şarap şeklindeydi. Tadım'dan pizzalarımızı söyledik. Aklınızda olsun, hafif bir pizza yemek isterseniz Tadım'ın Kalbim Ege'de çeşidi çok uygun bir alternatif. Ben kalın hamur yedim; ama ince hamur daha lezzetli olurdu diye düşünüyorum.
Pizzalarımızın üzerine kooocaman bir pasta yedik. Liva'nın çikolatalı fıstıklı pastasını ilk kez nişanımız için yaptırmıştık. O günden sonra favorimiz oldu. Yoğun bir çikolata lezzetine ihtiyaç duyduğunuz günler için ideal. Ayyyy şimdi de çok canım çekti.. Eve gitsem de yesemmmm.. :)
Her yıl ve her doğumgününde olduğu gibi kutlamamız pizza & şarap şeklindeydi. Tadım'dan pizzalarımızı söyledik. Aklınızda olsun, hafif bir pizza yemek isterseniz Tadım'ın Kalbim Ege'de çeşidi çok uygun bir alternatif. Ben kalın hamur yedim; ama ince hamur daha lezzetli olurdu diye düşünüyorum.
Pizzalarımızın üzerine kooocaman bir pasta yedik. Liva'nın çikolatalı fıstıklı pastasını ilk kez nişanımız için yaptırmıştık. O günden sonra favorimiz oldu. Yoğun bir çikolata lezzetine ihtiyaç duyduğunuz günler için ideal. Ayyyy şimdi de çok canım çekti.. Eve gitsem de yesemmmm.. :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)