29 Aralık 2009 Salı

Cafe Anki Efsanesi

Yıl 1995.
Taaa üniversite yıllarından beri tanışan 3 arkadaş, emekliliklerinin geldiğini; ancak içlerindeki enerjinin ve yaşam coşkusunun henüz bitmediğini hissetmeleri üzerine bir cafe açmaya karar verirler. Bu cafenin açılış amacı çok basittir aslında; gönlümüze göre kuracağımız, işleteceğimiz bir yerimiz olsun, biz işletirken, müşterilerimiz de gelip giderken keyif alsınlar, güzel yemekler yesinler, evlerimize de 3-5 katıda bulunalım.

Böylece hızla işe girişirler ve 29 Aralık 1995'te kapılarını hepimize açarlar. O zamanlar ben ortaokuldaydım. Koşturmacalar yaz tatilinde başlamıştı. Alışverişler, tadilatlar, kırmalar, dökmeler, çok net hatırlıyorum. Cafemizin teması Ankara idi. Anki zaten Ankara'nın eski isimlerinden biri. Duvarlara ankara'nın eski resimleri asıldı, öyle zor bulunmuştu ki o resimler.. Amerikan servisler çok güzeldi mesela, duvardaki resimlerin bazılarını bastırmışlardı kartonlara. Açılış kokteylinin tarihini hatırlamıyorum ama deli gibi yağmur yağıyordu ve rüzgar vardı. Babamın şemsiyesi uçmuştu ve biz çok ıslanmıştık. Yağmur berekettir :)

1 Ocak 1996'ya kadar yalnızca aile üyeleri ve tanıdıklar için "deneme yayını" yapılmıştı. Pizza bile yemişliğimiz vardı o zamanlar :) Öğlenleri okuldan çıkar arkadaşlarımla yemeğe giderdik. Gün içinde mutlaka birkaç yemek denemesi yapılmış olurdu, salatalar, sandviçler, tatlılar. Biz de tadına bakardık tabi, nam naammm.. Zamanla herşey yerli yerine oturdu tabi. Şık bir menü çıktı ortaya. Çok uzun zaman "patronlar" bizzat mutfaktalardı. Serviste (biz o zamanlar küçüktük ama) çocuklar yardım ederdi. Çevrede tanınması kısa zaman aldı. Radyo ODTÜ'de bir programda çekilişle davetiye verilirdi mesela, biz heyecanla dinlerdik o programı.

Zamanla Ankara'nın vazgeçilmezlerinden oldu Anki. Trafiğin, koşturmacanın, gürültünün en yoğun olduğu Kızılay'da insanların huzur bulduğu, yemyeşil ağaçların altında dinlendiği bambaşka bir dünya oldu. Hem genç, hem elit, hem salaş oldu.

Yılbaşı geldiğinde süslenirdi Anki'miz. Çamdan bir ayımız vardı, en sevimlisi oydu :) Sevgililer Günü'nde kapıya balonlardan kocaman bir kalp asılırdı mutlaka. İlk yıllarında bir de hediye verirdik çiftlere, hatırlıyorum çünkü çok uğraşmıştım onlar için. O zaman çok basit bir resim programımız vardı. Arıları, böcekleri, çiçekleri, kalpleri yanyana koyar, bir resim oluşturur ve çıktı alırdık. Yanında çiçekle vermiştik onları yanlış hatırlamıyorsam, saksıda bir çiçek. Daha sonra çok kişi oldu o saksıyı sakladığını, çiçeğinin büyüdüğünü söyleyen.

Bizler üniversiteye orda hazırlandık, orda okuduk. Ankiciğimiz bizleri çok mutlu etti. Aklıma komik bir anım geldi şimdi; deli gibi kar yağıyordu ve giriş yolu kardan kapanmıştı. Ben de yolu açmaya çalışıyordum ayaklarımla karları ittirerek. Kızılay'da tinerci, haylaz çocuklar çok olur. Ben karları temizlemeye çalışırken birkaçı üstümdeki ağaçlara kartopu attılar. Bir anda ağaç sallandı ve üzerindeki tüm karlar benim üstüme döküldü! Tam komedi filmi!!! Çok gülmüştüm sonra ve içtiğim sıcacık çayla ısınmıştım.

Söylenecek o kadar çok şey var ki daha. Anki'nin açılışında ve devamında tuzu bulunan herkese çook teşekkür ediyorum buradan. Sizler de iyi ki vardınız ve böyle güzel bir aile olduk. Acısıyla, tatlısıyla 11 yıl geldii geçtii.. Maalesef Cafemiz kapandıktan sonra farkettik ki, hiç doğru düzgün bir fotoğrafımız olmamış.. Mesela yılbaşı süslerini çek değil mi, mutfağı, salonları. Nedense çekmemişiz, hep var diye düşünmüşüz. Şimdi sadece bizim hatıralarımızda.

Bu yazının bir de mesajı olsun bari, daha çok fotoğraf çekelim; insan, yer, kedi, köpek, balık, ağaç.. ne varsa çekelim.. 2010'da ben bunu da yapacağım!!

Sevgilerr..

25 Aralık 2009 Cuma

Yeni bir yıılll


Yeni yılı çok seviyorum. Sadece anlamını değil, renklerini, hissettirdiklerini çok seviyorum. İnsanın içi içine sığmıyor. Hediyeden falan da geçtim, ama ben hep birşeylere yeniden başladığımı hissediyorum. Oysa ki 31 Aralık'ta yaptıklarınızla 1 Ocak'ta yaptıklarınız birbirinin aynıdır. Hımm tarihler kötü örnek oldu, 30 Aralık - 2 Ocak diyelim :)

Yılın bu döneminde ben de çoğu insan gibi "önümüzdeki yıl yapılacaklar" listesi oluşturmaya başlarım. Listem şimdiden epey kabarık :) İşte birkaçı;
** Etamin, etamin etamiiinn... Saatimi bitirdikten sonra Welcome Panosu yapmaya başlayacağım!!!

** Fransızca : Bu dili öğrenmek istiyorum. Biraz temelim var, az buçuk hatırlıyorum ama yetmeezz... Öğrenmek, konuşmak, bu dilde şarkı söylemek istiyorum!

** İlginç bir karar oldu ama deneyeceğim, ALES sınavına gireceğim. Master konusunda şu an kesin bir kararım yok; fakat olması ihtimaline karşılık hazırlıklı olmak istiyorum. Bu nerden çıktı diye soracak olursanız, dün akşam dayım bizde yemekteydi. Annemle eskilerden okul anılarından konuşuyorlardı. O sırada annemin, babamın, etrafımızdaki tüm "veli"lerin ne kadar iyi eğitimli ve iyi bir geçmişe sahip olduklarını farkettim. E tabiki çok gurur duydum. İleriyi düşündüm. Şu anda zaten çoğu insan yüksek lisans eğitimi alıyor. Bizim çocuklarımız olduğunda biz üniversite mezunu ve İngilizce bilen anne babalar olacağız. Ama ben böyle olmak istemiyorum. Hayatıma kariyer anlamında bir katkısı olmasa bile en azından kendini geliştirmek için çaba harcamış bir insan olmak istiyorum. Doğru yanlış bilemem ama şu anda böyle esti rüzgar :)))) Sanırım şimdilik 2010 listem bu kadar. Umarım bu hayal olmaz ve 2011'e en azından bir kısmını gerçekleştirmiş olarak girerim.
Herkese mutlu senelerrrr...

21 Aralık 2009 Pazartesi

Atık Yağ Hattı

Vatan Gazetesi yazarı Mutlu Tönbekici bir konuya değinmiş geçtiğimiz günlerde.

Evlerimizde, restorantlarda, otellerde ve aklınıza gelebilecek her yerde kızartma yapmak için kullandığımız yağların 1 litresi tam 1 milyon litre suyu kirletiyormuş. Yıllık, kullanılan ve lavabolara dökülen - dolayısıyla denizlere, nehirlere ulaşan, içme suyumuzu, denizlerimizi kirleten, yediğimiz balıkları zehirleyen- yağ tam 350 bin ton!!! Diğer bir deyişle bir yılda kirlenen su miktarı 350.000 x 1.000.000 (bunda da 6 sıfırı atsak ya, hesaplamak mümkün değil) !!!

Tablo bu kadar karamsarken; "adamcağızın biri biodizel üretmek maksadıyla 6 milyon dolar harcayıp bir fabrika kurmuş.Otellerden, bilhassa fast foodculardan olmak üzere lokantalardan, okullardan, evlerden KENDİ ARAÇLARIYLA yağ toplayacak...Ve bunları yakıta çevirecek... Hattı da var. 444 28 45. Arıyorsun geliyorlar.Yok... Bidonu ben kendim vereceğim, üstelik bidon başına şu kadar para vereceğim diyor...Yok...Garanti Bankası devreye giriyor, bidon başına şu kadar bonus yüklenecek kartınıza diyor... Yok...KİMSE TOPLAMIYOR!Hemen hemen bütün lokantalar, bütün oteller, bütün okullar, bütün kışlalar yılda 350 bin ton yağı şakır şakır lavaboya döküyor... Okulundan, oteline, lokantasından askerine HERKES yapıyor bunu!"

"Geçen sene 350 BİN tonun sadece 680 toncuğu toplanabilmiş. Gerisi lavabolardan nehirlere, göllere, denizlere dökülmüş. Olacak iş midir bu? Aklınız alıyor mu? Bu nasıl bir vatan sevmezlik, bu nasıl bir hainliktir? Bu ülke vatan uğruna ölür ama bir bidon yağ biriktirmez. Bu ülke insanı işsizlikten geberir ama bidon başına 15 liraya tenezzül etmez. Halbuki günde 4 bidon yağ eder ayda 1800 lira. Herhangi bir alışveriş merkezinden rahat rahat toplarsın her gün o kadar yağı. Benim aklım hakikaten almıyor. Ev kadınları yapmayacaklardır. Birikmiş yağ fikri tüylerini diken diken eder. Ama her gün binlerce litre yağ tüketen fast food zincirleri? Tatil köyleri? Yemek fabrikaları? Hiç mi vicdanınız sızlamaz? Hiç mi döktüğünüz yağlar nereye gider umursamazsınız? Devletin de umurunda değil. Ağır yasaklar ve cezalar getirdiler güya. Bugüne kadar tek kişiye ceza kesilmiş değil."
Son iki paragraf gazete köşesinden alıntıdır. Gerçekten çok merak ettim, arayıp en azından süreci öğrenmeyi düşünüyorum. Bir katkı sağlanabilse ne güzel olur, olmaz mı??

7 Aralık 2009 Pazartesi

Güzel bir Haftasonu


Güzel bir haftasonunun ardından bugün yine Pazartesi..

Pazartesi günleri çok duygusal olurum, haftasonları Sevgilimle çok güzel iki gün geçirdiğimizden olsa gerek, etkisinden çıkamam. Pazartesi sendromu bende böyle ortaya çıkıyor :)

Cumartesileri öğlen 2'ye kadar çalışıyorum. Çıktığımda çok acıkmış oluyorum genelde. Bu cumartesi de Sevgilim çıkışıma geldi ve güzel bir yemek yedik. Ofisin yakınlarında bir Urfa restoranı var, Sevgilim Sarma Dürüm Beyti, ben de Kuşbaşılı Pide yedim. çook lezzetliydi, bayıldık :) Restoranda mırracı dolaşıyordu elinde bardaklarıyla, biz de yemeğin üstüne içelim dedik. Ben hiç içmemiştim, dolayısıyla çok merak ediyordum. Sevgilim garsonu çağırdı, birer bardak içtik. Sevgilim bardağı uzattı garsona, garson onunkini alırken ben de masaya bıraktım bardağımı. Adamla bir süre bakıştık, sonra "Bunun cezası var" dedi. Ben bir adama, bir Sevgilime baktım endişeyle. Meğersem mırra bardağı yere konulmazmış efendim.. Konulursaaa:

* Mırracı bekarsa evlendirilirmiş,
* Mırracı evliyse mırra bardağı altınla doldurulurmuş.

Tabi benim bir anda gözlerim açıldı kocaman oldu. Sevgilim karşımda kıkır kıkır gülerken, adam gönlünüzden ne koparsa diyerek konuyu kapattı. Sonra durup durup güldük tabi bu olaya :)

Akşam eve gider gitmez kardeşime anlattım bu olayı. Adıyaman, Mardin derken Urfa'ya da gider ve mırra içerse, mırracıyla evlenmek zorunda kalır neme lazım! :)))

Göbüşlerimiz tok bir şekilde Urfacıdan çıktık ve yürümeye başladık. Evimiz için duvar kağıtlarına ve tuğla duvarlara bakacaktık. Yağmurda yürüdük uzun uzun. Birkaç yer dolaşıp evimize döndük. Film izlemeye karar verdik, Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption). Güzel ve etkileyici bir filmdi ama tabiki en güzeli o filmi beraber, sarılarak izlemekti..

Pazar günü ise çook büyük bir iş yaptık, Sevgilimin odasını topladıııkkk :D Çalışma masasındaki dolapları çok doluydu, hem aradığı hiçbirşeyi bulamıyordu, hem de dolapta neyin olduğunu bilmiyordu. Kitaplarını ve lazım eşyalarını güzelce yerleştirdik. İki torba atılacak çıktı. Dolabın içi boş bile kaldı :) Bir sürü albüm ve fotoğraf bulduk, haftaya da onlara bakacağız. Temizlik yapmayı seviyorum, insanın içi huzur doluyor. Darısı benim başımaaa..

İşte böyle güzel bir haftasonu geçirdim. Ee, Sevgiliyle bu kadar güzel zaman geçirince insan ayrılmak istemiyor tabi. Biz de önümüzdeki haftasonunu bekliyoruz heyecanlaa :)

Sevgiler..