29 Mart 2011 Salı

Carmen 3D

Nisan ayında Cinebonus sinemalarında çok güzel bir gösteri var, Carmen Operası'nı Londra Kraliyet Operası ve RealD'nin ortak yapımı ile 3 boyutlu izleme imkanı sunuyorlar.

Bu gösteri yalnızca 13 - 14 - 20 - 21 Nisan tarihlerinde Ankara için Cinebonus Panora, Gordion ve Bilkent sinemalarında, saat 21:00'de gösterilecek.

Siz de benim gibi operaseverseniz bu gösteriyi kaçırmayın derimm...
Online biletler Mybilet'te, bu da web sitesi :
http://www.carmen3d.com/

15 Mart 2011 Salı

Değişiklik

Pazar günü uzun zamandır yapmak istediğim; ama cesaret edemediğim bir işi başardım; Saçlarımı Kestirdiimm!!

Düğünden beri her pazar; "bugün saçlarımı kestiriyorum" diye kalkıyordum yataktan. Sonra bir sebepten cesaretim kırılıyordu, oturup kalıyordum. Tabi bunda en büyük etken kestirmek istediğim modelin kafamda çok net olmamasıydı.

Kuaförlerle aramın pek iyi olmadığını itiraf etmeliyim. Zaten senede bir kere kestirmek için uğradığım bu mekanlarda çalışanlarla ortak bir dilden konuşamıyorum maalesef. 2 hafta önce kardeşim saçlarını kestirmişti, ben de onunla gitmiştim. Koltuğa bile oturdum, dedim ki, "daha önce çenemin hizzasında küt kestirmiştim. Yine öyle birşey istiyorum ama aynısı olmasın, yandan perçem olabilir, ya da siz ne önerirsiniz?" "Perçemi kullanabilecek misin?" diye sordu. "niye kullanamayım ki, yandan şöyle birşey olacak" diyerek yerini gösterdim. "Ama perçem o değil ki, ben de sana kahkül kesecektim! Hem sen niye kestiriyorsun ki, bak uzun ne güzel" diyerek beni anlamsız bir şekilde motive etmeye çalıştı. Ben de "siz en iyisi önlere biraz kat verin, arkaların da ucundan alın" dedim ve çıktım. Ama kestirememiş olduğum için içime sinmedi.

Pazar günü başka bir kuaföre gittim, aynı şekilde anlattım: "daha önce küt kestirmiştim, şimdi farklı bir model olsun istiyorum, önlerde şurada kat yapabiliriz, siz ne önerirsiniz" dedim (P.S. kuaförlerin önerilerini sormamdaki sebep başka yerde kestirip giderseniz, "güzel olmuş da ben kesseydim farklı bir model  yapardım, bir dahakine bize gelin" diye boş boş konuşmaları) Adam bana; "Önlere perçem keseriz canıım" dedikten sonra önerdiği saç modelini anlattı: "ben arkalara kat vereyim, önlerde de bir taraf uzun bir taraf kısa olsun". "Allah'ım kimlerin eline düştüm" bakışı attıktan sonra, "Yok" dedim, "siz en iyisi küt kesin önlere de kat verin." "Arkalara kat verseydim" dedi, "ben onun fönüyle falan uğraşamam, her gün föne de gelemem, düz olsun" dedim.

Arkadaş konuştuğumuz gibi kesti. Güzel de oluyordu; ama kat kesiminde içi kaldı çocuğun. "Ben size kat kessem önü şöyle olurdu, arkası böyle dururdu" konuşup duruyor. Sonunda kes dedim, kes de ne oluyorsa olsun.

Kesti, keserken saçlarımın boyunu eeepey kısalttı, pek de beğendiğim bir model olmadı :(
Ama herkes çok beğendi. Kardeşim beni Fransız kızlara benzetti, Sevgilim gözlerini alamadığını söyledi, herkes cesaretimi kutladı.

Biraz uzarsa benim de daha çok içime sinecek sanki, hımmppfff...

9 Mart 2011 Çarşamba

Bir Ankara Macerası

Kar yağdı.

Aman Allah'ım ne büyük olay!

Dünyanın kar yağan tek şehri Ankara'dır.

Dünyanın başka hiçbir yerinde kar yağmadığı için belediyelerimiz bu durum karşısında ne yapacaklarını bilememektedirler.

Yine bu yoğunlukta kar yağışı dünyada ilk kez Ankara'da görüldüğü için insanlarımız kendilerine güvenmekte hiçbir sakınca görmemiş, zincirsiz araçlarını cesurca trafiğe çıkarmışlardır.

Lütfen eleştirilerimizi yaparken bu durumun ender görüldüğünü ve hiçbir şekilde önceden bilmenin, tedbir almanın mümkün olmadığını göz önünde bulunduralım.

Diyebilsek ne kolay olurdu herşey. Bilim, teknoloji, akıl hiç olmasaydı, sabah bakıp "aa kar yağmış" deseydik, ertesi gün "aa güneş açtı" deseydik, günler geçip gitseydi böyle. Taş Devri'nden bir farkımız olmadan yaşasaydık. En azından bahanemiz de daha gerçekçi olurdu; "bilmiyorduk / bilemezdik"

Pazar akşamı saat 9-10 civarı başlayan kar yağışı Çarşamba günü saat 11 itibariyle (yani şu an) durmaksızın devam ediyor. Dün akşam işyerlerimiz büyük bir jest yapıp saat 5'te çıkmamıza izin verdiler. İşte dakika dakika dün geceki Ankara maceramız :

17:20 => Dolmuş hareket etti Ansera Migros'un biraz yukarısından.
17:50 => Hoşdere köprüsünün altındaki geçidin girişine vardık. Bu arada dolmuş tıklım tıkış doldu, 55 yaşlarında bir karı koca dolmuşun kapısını "noolur bizi de alın, Cinnah'tan beri yürüyoruz" diye ağlayarak yumrukladı.
18:20 => Hoşdere altgeçidinin ortasına ulaştık. Dolmuşun camını yumruklayan bir başka kişi "öndeki arabada ODTÜ'lü öğrenciler var onları da alır mısınız?" diye sordu. Dolmuşun camında hususi araç falan mı yazıyor ben anlamadım ki???
18:30 => Kardeşimle dolmuştan inip yürüme kararı aldık. İnmeden önce sıkı sıkı sarındık atkılarımıza, "acaba yürürsek 5 km ileride bizi buz tutmuş halde bulurlar mı" diye düşündük, dolmuştakiler heyecanla ve gülerek bizi izlediler, sonunda kendimizi fırtınanın göbeğine bıraktık.

19:00 => Yol boyunca bol bol kaza görüp, "iyi ki inmişiz hayatta eve varamazdık" dedik. Bir noktada 5-6 kaza birden olmuş, arabalar teker teker yanlarından geçmeye çalışıyor, geçerken bir daha çarpanlar da oluyor tabi. Yani bu araba sevdamız nedir gerçekten yaa, millet iki adım atacak diye ödü kopuyor. Arabadakilerin yarısı otobüse vs. binmiş olsa kazalar da yarıya iner, sıkışıklık da azalır gerçekten! Çetin Emeç'in Ayrancı-ODTÜ yönü Dikmen altgeçidine kadar kilit, oradan sonra da bomboştu. Kimse çıkamıyor ki altgeçitten! Biz biiir güzel yürüdük.

Balgat kavşağı ise ayrı bir olaydı. Çetin Emeç köprüsünden de kimse çıkamadığı için yolda akış yok. Üstüne bir de kavşak tıkalı. Sabaha kadar birbirlerine bakarak oturmuşlardır herhalde. Biz saat 19:00'da Çetin Emeç'teki Mc Donalds'a ulaştık, kısa bir ihtiyaç molası verdik. Sonra yola devam.

19:30 => 100.yıl pazarına ulaştık!! Canımız mahallemiz! Konya yolu bomboştu. Çetin Emeç köprüsü üzerinden yürüyerek geçmek ve aşağıyı (Konya Yolu'nu) izlemek süper eğlenceliymiş! Kimbilir nerede kaza olduysa yolda bir tane araba yoktu. Yol boyunca ısrarla arabasını çıkarmaya çalışan, dolmuş-otobüs bekleyen, incecik çoraplar ve topuklularla yürümeye çalışan birçok insan gördük, kendilerine şans diledik içimizden.

Pazarın önünde taksi bulmaya çalıştık, durağı aradık çıkan araçların dönemediğini söylediler. Yanımızda bekleyen bir amca taksi çevirdi yoldan, bizi de yarı yola kadar bıraktı. Bizi bırakmasının karşılığı olarak da güzelim iphone'umdan kızını arayıp buluşma yeri ayarladı, neyse, hayatta herşey karşılıklı değil mi??

19:40 => Taksiden inip evimize doğru yokuş yukarı yürümeye başladık, nefesimiz kesile kesile.. Bizim oralar genellikle şehirden birkaç derece daha soğuk oluyor. Rüzgar da var tabi, elektrikler de kesik, yollarda köpekler. Tam korku filmi!

20:00 => Evimize ulaştık!!! Zafer bizimdir!! Canım kocacığım da şöminemizi yakmış, oooohh çıtır çıtır, sıcacık. Biraz ısındıktan sonra mamalarımızı yedik. Allah'tan dünkü yemek artmıştı da yeni yemek yapmakla uğraşmadım. Gerçi bu akşam ne yapacağımı kara kara düşünüyorum ama :(

İşte böyle bir akşamdı dün akşam. Biz eve gidene kadar binmiş olduğumuz dolmuş yanımızdan hiç geçmedi. Büyük ihtimalle saat 8'de Balgat kavşağında sıkışmışlardı. Ne zaman çıkmışlardır bilemem. Evimiz uzak da olsa yürüme mesafesinde olduğu için şanslıydık, Çayyolu-Ümitköy taraflarında oturanlar ne yaptılar bilemiyorum.

Bu kar yağışının geleceğini televizyonlar, gazeteler günlerdir söylüyor. Bu belediye çalışanları neredeler acaba? Karları küremek, yollara tuz serpmek bu kadar zor birşey olmamalı. Dün akşam yürürken bizim yanımızda tuz olsa biz bile serperdik! Hadi dün akşam heryer kilitlendi tuzlama aracını çıkaramadılar, gece niye yapmazsın kardeşim?? Niye aynı işkencenin iki gün üst üste çekilmesine izin verirsin? Kar şu an hala devam ediyor ve tahminim Perşembe ve  Cuma da aynen böyle geçecek. Peki NEDEN NEDEN NEDEN biz bunları yaşamak zorundayız? Gerçekten herşeye yazık!

Bugün ofise 15 kişi ancak gelebildi. Öğleden sonra tatil olma ihtimali var. Olursa eve gider, şöminede sucuk ekmek yaparızz, nam nammmm :))

Tekrar görüşebilmek dileğiyle..

7 Mart 2011 Pazartesi

Yine Haftasonu

Bloguma girebilmemin sebebi ofisimizin internet ayarlarıymış. Cumartesi akşamı evden bağlanmak istediğimde, bembeyaz sayfa üzerine kırmızı harflerle yazılı "Bu siteye erişim mahkeme kararıyla durdurulmuştur" yazısını görmek çok moral bozucu oluyormuş..

Haftasonumuz keyifli geçti. Cumartesi günü canım arkadaşım geldi ev oturmasına, ben de kekler börekler yaptım ona. Uzun uzun oturduk, güldük, düğün fotoğraflarımıza baktık, güzel vakit geçirdik. Akşam Sevgilimle sinemaya gitmeyi planlıyorduk; ama ikimizde de nasıl yorgunluk ve bitkinlik vardı.. Sonuç evde kaldık, üstüne bir de pizza söyledik. Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim, Pizza Hut çok bozmuş kalitesini. Bir kere doğru düzgün malzeme yok, sırf hamur, üstelik soğuk geldi. Çok acıkmış olduğumuz için hapur hupur daldık; ama hem zevk almadık, hem de midemize oturdu :)

Madem sinemaya gidemedik, evde film izleyelim dedik ve bana kalırsa çok anlamsız bir film olan The Hangover (Felekten Bir Gece) izlemeye başladık. İçlerinden birinin bekarlığa veda gecesi için dört arkadaş Las Vegas'a gidiyorlar. İçlerinden en zeki olanı içkilerine ilaç atıyor; ama satıcının kendilerine yanlış ilaç verdiğini ertesi gün darmadağın odada, darmadağın bir halde uyandıklarında anlıyorlar, üstelik damat kayıp!! Evde çok sıkıldığınızda zaman geçirmek için izleyebileceğiniz 1,5 saatlik geyik bir film. Sanıyorum erkekler daha çok keyif alıyorlar, mesela biz izlerken Sevgilim; filmden çok benim suratımdaki anlamsız ifadeye bakıp bakıp gülüyordu.

Pazar günü geç kalktık, birşeyler atıştırdık, CEPA’ya gitmeye karar verdik. Alışveriş konusunda tuhaf davranışları olan bir insanım; ama kendim için yaptığım alışverişlerde. Evim için birşey almam gerekiyorsa genelde başka şeyden kısar, gider o şeyi alırım; ama kıyafet alışverişleri vs çok geriyor beni. Uzun zamandır ayakkabı ihtiyacım var; fakat bir türlü bütçe ayırıp gidip alamıyorum. Almaya çıktığımda ya beğenmiyorum ya da kışın ortasında yazlık ayakkabılar çeliyor aklımı. Onu almak da gereksiz geldiğinden ellerim bomboş çıkıyorum. Pazar günü de aynen öyle oldu. Sevgilim alalım dedikçe herşeye bir kusur buldum; “onun önü kötü, bunun topuğu kötü, bu yazlık, şu güzelmiş ama artık bahar geldi daha ne kadar giyilir ki..” vs vs. Sonuç?? Tabiki ellerimiz bomboş çıktık. Birşey almamak o anda tasarrufmuş gibi geliyor; fakat ihtiyaçlar biriktikçe ve son ana kadar bekledikçe, karşılaması daha zor oluyor. Piyango çıkarsa kendime 100 tane ayakkabı alacağım, evet tam 100 TANE! :D

6 civarı evciğimize döndük, yemekler, banyolar, çamaşırlar derken haftasonu bitti. Birbirimize kooocaman sarılıp yattık uyuduk…

4 Mart 2011 Cuma

Bloguma Dokunma

Blogspot.com kapatıldı, bloglara erişim engellendi.

Nedendir bilinmez, ben etkilenmedim bu kapatmadan. Bloguma her zaman girebildim, yazı da ekleyebildim; ancak benim etkilenmemem kapatılma gerçeğini değiştirmiyor tabiiki.

Nedeni ne olursa olsun (Digitürk'ün kaçak yayın yapıldığıyla ilgili şikayeti) kurunun yanında yaşın da yanması ayıptır, yanlıştır, üzücüdür. Suçu işleyen kişilere yönelik bir cezalandırma değildir; çünkü kişiye özel bir ceza değildir. Kendi blogları üzerinden yayın yapan insanlar, elbet bu engellemeyi aşacak teknik bilgiye de sahiptirler. Digitürk yetkilileri kendilerini böyle savunuyorlar, mahkemeler kökten çözümü tercih ediyorlar.

Bizim son sözümüz de bu : Bloguma Dokunma