10 Temmuz 2010 Cumartesi

Alkışlarla Lamia

Demet Altınyeleklioğlu, son zamanlarda tarzıyla, anlatımıyla beni bambaşka dünyaların içine çeken bir yazar. İlk kitabı Moskof Cariye Hürrem'i okuduğumda tam anlamıyla büyülenmiştim, şimdi bitirdiğim Alkışlarla Lamia'da da aynı sürükleyicilik, aynı hayalgücü vardı.

Lamia annesiyle kenar mahallede, bir göz odada büyürken, hayallerinin peşinden koşmasıyla keşfedilmiş bir tiyatrocu ve şarkıcı. Muhteşem güzellikte bir kadın, erkeklerin önünde sıraya dizildikleri, sigarasını yakmak için birbirlerini ezdikleri, ayakkabısından şampanya içtikleri, kadınların hem kıskandıkları hem taptıkları güzellikte, zerafette. Kendisini keşfeden Bedrettin Sami'nin desteğiyle şan şöhret sahibi olmuş ve tabii kısa zamanda bu şöhretin bağımlısı haline gelmiş. Bu bağımlılık yeri gelmiş yanlış kararlar aldırmış, yeri gelmiş yanlış evlilikler yaptırmış. Kitap anılarla birlikte bir yüzleşme havasında akıp gidiyor.

İnsan bu kadar yüksekten, şandan, şöhretten, paradan, aşktan, seksten ne kadar aşağıya düşebilir? Düşerse ne olur, önünde tutunacak birşey yoksa hatıralarla ne kadar idare edebilir? Kitabın en genel konusu bu olabilir. Peki ya geçmişte yapılan hatalar, onlar ne zamana kadar takip eder insanları? Gelecekte yapılan yanlışlara, geçmişteki pişmanlıklar mı sebep olur yoksa? Hele de bu pişmanlık insanın yüzünü kızartacak, sevdiği erkeğin yüzüne bakamamasına neden olacaksa...

Alkışlarla Lamia'nın en etkili yönü geçmişle bugünün iç içe olması. Bağlantılar öyle güzel ki zamanda kaybolmanız mümkün. Yalnızca kitabın geçtiği dönem itibariyle (1930'lar) Türk Sineması / "Küçük Emrah Filmlerine Hazırlık" etkisi fazlasıyla görülüyor (bkz. Safa Ferit çocukluk). Bu biraz daha hafif olabilirdi.

Kitap insanı hem etkiliyor, hem düşündürüyor. Bir kere insanlar ellerindekinin kıymetini bilmiyorlar, üç kuruşluk çıkarları uğruna anlamsız ilişkiler peşinden koşturuyorlar,o ilişkilerin dostluklarını, hayatlarını, o çok sevdikleri şöhretlerini nasıl etkileyeceğini hiç düşünmeden, günlük heveslere kapılıyorlar.
İkincisi, insanlar gerçek dostlarının da kıymetini bilmiyorular, anlamıyorlar. Çünkü onu gerçekten seven kişi istediklerini sağlayamayacak ona, mücevherler, kürkler alamayacak, en pahalı şampanyaları getirtemeyecek yurtdışından. Bu yüzden hep diğerleri kıymetli oluyor, bunlar "yakaya yapışan", "kurtulunamayan". Ancak gün gelip de dımdızlak ortada kalınca, kapısını açan, ağlaması için omuz veren kişi en pahalı mücevheri alan olmuyor. Sinirlendim, neyse...
Üçüncüsü iyiler gerçekten erken ölüyor. Hayat boyu diğerini sırtında taşıyan, dertlerini içine atan, fedakarlıklar yapan gidiyor, gereksiz yere bu acıları çektiren, yükledikçe yükleyen yaşamaya devam ediyor. Ama işte kişinin azıcık vicdanı varsa hatıralar peşini bırakmıyor, sarıp sarmalıyor.

İşte böyle bir kitap Alkışlarla Lamia. Okuyun tavsiye ederim..

P.S. Demet Altınyeleklioğlu'nun yeni kitabı Mihrişah Sultan çoook yakında kitapçılarda. Mihrişah Hürrem'in kızı oluyor. Heyecanla bekliyorum; ama umarım Boleyn Kızı serisi gibi dıdısının dıdısı haline gelmez...

2 yorum:

  1. Moskof Cariye Hürrem bir solukta bitti. Osmanlı Hanedanı serisi çok iyi. Bu kitabı da en kısa zamanda okumalıyım. Gerçekten merak ettim. Yazı için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Tarihi romanlardan hoşlanıyorsanız Kenize Mourad'ın Saraydan Sürgüne isimli kitabını tavsiye ederim. Deniz Hanım'ın kitapları kadar "entrika" içermiyor olabilir; fakat çok çok etkileyici. Blogumda bu kitaptan da bahsetmiştim diye hatırlıyorum fakat linkini bulamadım. Yorumunuz için teşekkürler.

    YanıtlaSil